23 Aralık 2024
  • Ankara1°C
  • İstanbul7°C
  • Bursa6°C
  • Antalya11°C
  • İzmir10°C

SAĞLIK SİSTEMİNİN DERİNLEŞEN SORUNLARI NELERDİR? NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?

Prof.Dr. Paşa Göktaş

19 Eylül 2017 Salı 09:04

SANILANIN AKSİNE, SAĞLIK SİSTEMİNİN DERİN SORUNLARI BULUNUYOR

“Sağlık sisteminin derin sorunları mı var?” dediğinizi duyar gibiyiz.

Çünkü belirli bir grup tarafından, sağlık sistemi çok başarılıymış, dünyada örnek gösteriliyormuş gibi lanse edilmektedir.

Aslında durum hiç de öyle değildir. Sağlık sisteminin çok önemli ve derinleşmiş sorunları bulunmaktadır. Ancak, sorunları iyi bilen ve gündeme getiren yeterli bir potansiyel olmadığı için, sorunlar anlaşılamamakta ve çözüm yoluna gidilememektedir.

SAĞLIKTA SORUNLAR NEDEN ANLAŞILAMADI?

Ergenekon Davası bir hataydı, ancak başlangıçta anlaşılamadı.

Balyoz Davası bir hataydı, ancak başlangıçta anlaşılamadı.

Hatta, o dönemde Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu davaların arkasında durdu ve avukatı olacağını belirtti.

FETÖ örgütlenmesi bir hataydı, ancak uzun süre bu örgütlenmenin yabancı güçlerin bir beşinci kol faaliyeti olduğu anlaşılamadı.

Ergenekon, Balyoz davalarının ve FETÖ örgütlenmesinin yanlış olduğu nasıl anlaşılamamışsa, sağlıktaki yapılanmanın yanlış olduğu da benzer nedenlerle anlaşılamamıştır.

Üstelik Ergenekon, Balyoz, Şike Davaları kamuoyunda belirli oranda tartışılmasına ve bu operasyonların yanlış olduğunu ısrarla savunan belirli bir kesim olmasına rağmen, hatalar engellenemedi ve kumpasın önüne geçilemedi.

Türkiye, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla, TSK’daki en dürüst, üretken, vatansever kadrolarından önemli kısmını hapislerde çürüttü ve ordudan uzaklaştırdı. TSK, neredeyse yabancı güçlerin kontrolüne sürükleniyordu. Ancak 10 yıl kayıptan sonra, TSK’dan tasfiye edilenlerin bir kısmı tekrardan görevine dönebilmekteler.

Şike Kumpası, Fenerbahçe’nin kolunu kanadını kırdı, ekonomik olarak iyice zayıflattı. Kulüp hala toparlanamıyor.

FETÖ olayının gerçek boyutu, kanlı darbe girişimine kadar anlaşılamadı. Üstelik bunları anlatmaya çalışan insanlar olmasına rağmen.

Sağlık alanında ise, yanlışları açıklayan birkaç kişi dışında ne bir organize kuruluş, ne de kişiler bulunuyor. Özellikle bugünkü sağlık sisteminin, uzun süren Sağlık Bakanlığı döneminde temelini atan Recep Akdağ döneminde, ne bir öneri dikkate alındı, ne de farklı görüşlerin tartışılmasına zemin hazırlandı. Asla bir tartışma ortamı olmadı, tartışmalardan bilerek kaçınıldı. Bakan tarafından her konu üstten dikte edildi ve uygulandı. Danıştay ve diğer yargı kuruluşları tarafından iptal edilen yasa ve yönetmelikler bile, ısrarla döndürülüp tekrardan çıkarıldı.

Sağlık alanında, yapılan yanlışlara karşı çıkan, yanlışlar konusunda kamuoyu oluşturan yeterli kişi, örgüt ve potansiyel olmayınca da, Türkiye sağlıkta yanlış yapılanmayı yaşamak zorunda kaldı.

Aynen Ergenekon, Balyoz, Şike ve FETÖ olayları gibi. Bugün artık Ergenekon, Balyoz, Şike olaylarının kumpas olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Ama bunlar Türkiye’ye çok zarar verdi. TSK ciddi oranda zayıfladı.

FETÖ darbe girişiminde, Türkiye iç savaştan döndü. Hala mücadele sürüyor.

Ancak Türkiye, belirtilen konuların acısını çekse ve zararlarını görse de, en azından hatasını anladı ve hatadan dönmeye çalışıyor.

HATALARIN HALA ANLAŞILAMADIĞI ALAN: SAĞLIK ALANI

Ergenekon, Balyoz, Şike kumpası gibi davalarda, bu davalardan zarar gören dinamik, mücadeleci ve geniş bir kesim vardı. Bunların mücadelesine rağmen, yanlıştan zar zor geri dönülebildi.

Sağlık alanında ise durum pek öyle değil. Yanlışları gören kesimler yeterince aktif, cesur ve mücadeleci değiller. En önemlisi, örgütlü ve organize değiller. TTB yönetimi, asli görevlerini yapmaktan oldukça uzakta oyalanıyor. Uzmanlık dernekleri dar alanlarda kaybolmuş durumdalar. Diğer sağlık örgütlenmeleri, gerçek hedeflerini ne ortaya koyabilecek, ne de gerçekleştirebilecek potansiyele sahip değiller.

Bireysel çabalar da cılız kalıyor.

Özellikle eski Sağlık Bakanı Akdağ döneminde, kamuoyu tek yönlü bilgilendirildi. Sürekli olarak, yapılan işlerin ne kadar doğru ve mükemmel olduğu yönünde yoğun bir kampanya yürütüldü. Tek yönlü yoğun bilgi bombardımanı ile, farklı görüşlerin duyulması engellendi. Sonuç olarak, kamuoyu yapılan işlerin en iyisi olduğuna ve alternatifi bulunmadığına inandırıldı.

Ergenekon, Balyoz, Şike olaylarında planlı ve bilinçli bir kumpas olayı vardı. Sağlıkta da böyle bir kumpastan söz edebilir miyiz?

Hayır. Bilinçli bir kumpastan söz edemeyiz.

Ancak, sağlık alanının bu hale gelmesini isteyen ve bu yönde çaba gösteren bir koalisyondan söz edebiliriz.

SAĞLIK ALANI NEDEN BU HALE GETİRİLDİ?

1. Birincil Sorumlu Yönetici Kadrodur

Tabii ki birincil sorumlu, sağlık alanını 10 yıldan uzun süreli yöneten kadrodur. Başta da eski Sağlık Bakanı. Sağlıktaki olumlu ve olumsuz yöndeki yapılanmanın esas sorumlusu, doğal olarak eski Sağlık Bakanı ve etrafındaki kadrosudur.

Eski Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’ın kötü niyetle bu dönüşümü gerçekleştirdiğini söylemiyoruz. Olay kötü niyet değil, bir düşünce ve yöntem farklılığıdır. Bir politikacı olarak realist değil, populist bir zihniyetle görev sürdürmüştür. Birincil amaç, halka daha hoş görünmek ve daha fazla oy desteği sağlamak olmuştur. Amaç böyle olunca da, Sağlık Bakanlığı harcamalarını alabildiğine yükseltmek, genel bütçeden ve SGK’dan alabildiğine fazla ödenek almak için çaba göstermiştir. Bu konuda da, o zamanki Başbakan Erdoğan’ı etkilemiş ve ikna etmiştir. Sonuçta da Sağlık Bakanlığı harcamaları, Türkiye’nin son 100 yılda görmediği abartılı boyutlara yükselmiştir.

Aslında, genel bütçenin dengeleri reel sektör aleyhine bozulmuştur. Türkiye’nin gereksinimi olan, üretici ve reel sektöre aktarılması gereken kaynaklar, oy ve populizm kaygılarıyla, tüketici bir sektör olan Sağlık Bakanlığı kaynaklarına yöneltilmiştir.

Böyle bir yönetim anlayışının doğru olmadığını düşünmekteyiz. Sorumlu bir yönetici, sadece kendi sorumlu olduğu teşkilatın başarısını değil, öncelikle ülkenin genel çıkarlarını düşünmelidir. Eğer sizin başarınız ülkenin daha öncelikli sektörlerinin gelişmesini engelliyorsa, orada tavrınız ülkenin genel çıkarları yönünde olmalıdır. Sağlık alanının yönetiminde, ülkenin genel çıkarları değil, o günkü sağlık alanındaki yöneticilerin kişisel başarıları önde tutulmuş ve ülke de genelde bu politikadan büyük zarar görmüştür kanısındayız.

Bu konuda, o zamanki sağlık yönetimi tarafından, Başbakan Erdoğan’ın ciddi şekilde yanıltıldığı kanısındayız.

2. Duygusal ve Önyargılı Kararlar Hatalara Neden Oldu

Eski Sağlık Bakanı’nın en önemli zaaflarından birisi de, serbest çalışan hekimlere karşı neredeyse onları yeryüzünden silme boyutuna varan aşırı allerjisidir. Bu duygusal yaklaşım, Türkiye’ye pahalıya patlamıştır. Bir taraftan hekimlerin serbest çalışma olanakları, türlü çeşitli eziyetler ve yasa/yönetmelik düzenlemeleriyle yasaklanırken, diğer taraftan onların kamu bünyesinde memur olarak çalışmaları neredeyse zorunlu yol olarak bırakılmıştır. Sonuçta, hekimlerin büyük çoğunluğu kamu bünyesinde görev yapar hale getirilmiştir. Bu durum da, kamunun personel harcamalarını anormal boyutlara taşımış, neredeyse sürdürülemez hale getirmiştir.

3. Yeni Bir Yönetici Sınıfı Oluşturuldu

Kamu Hastane Birlikleri (KHB) ve hastane yöneticiliği gibi yeni bir sistemle birlikte, çok sayıda Genel Sekreter, Mali Sorumlu, Hastane Yöneticisi ve bunların alt kadroları şeklinde geniş bir yönetici kadro oluşturulmuştur. Bu kesim de, aldıkları yüksek ücretler ve statüler nedeniyle, sistemden yararlanan konumda oldukları için, sağlıktaki yanlış uygulamaları görmezden gelmişler, aksine en büyük savunucuları olmuşlardır. Sağlık sistemi büyük kargaşaya sürüklenmiş, doğru ile yanlışın ayırdedilemediği büyük bir kaos ortamı ortaya çıkmıştır.

Son günlerde, KHB konusunda yanlıştan dönülmüş görünmektedir. Ancak, deneme- yanılmalarla giden, öngörüsüz ve kötü yönetim tarzının, ülkeye kaybettirdiklerinin boyutu hiç de az değildir.

4. Rant Lobilerinin Etkisi

Sağlık yönetimleri, dünyadaki sağlık yönetimi modellerini ve Avrupa’da en iyi modeller olarak seçilen Almanya, Fransa gibi modelleri esas alacağı yerde, bu tür modellerle hiç ilgisi olmayan garip bir yapıya yönelmiş durumdadır. Daha ekonomik olan ve halka daha yaygın hizmet verebilecek yapıdaki poliklinikler, muayenehaneler, laboratuvarlar gibi sağlık yapıları, bilinçli ve ısrarlı şekilde sistem dışına itilirken, SGK’nın ve sağlık sisteminin kaynakları büyük ölçüde hastanecilik sistemine yöneltilmiştir. Bu durumun, ilgili kesimlerin güçlü lobi faaliyetleriyle olduğu gözlenmektedir.

Sağlık yönetimi, bilimsel ve objektif dünya modellerini örnek alacağı yerde, lobilerin etkisinde çarpık ve Türkiye’nin yararına olmayan bir modele dönüşmüştür.

Belirli lobiler de, sistemin bu şekilde devamını sürdürmek için, sağlık yönetimine sürekli olarak destek sağlamaktadırlar.

5. Sağlık Yönetiminin Vizyon Sorunu Gözlenmektedir

Maalesef sağlık yönetiminin, ciddi oranda vizyon sorunu gözlenmektedir.

Sıklıkla değişen yöneticiler, geçmişle bağ kurmakta zorlanmaktadırlar. Kurumsal hafıza neredeyse yok olmaya yüz tutmaktadır.

Diğer ülkelerdeki sağlık modelleri iyi bilinmemekte ve incelenmemektedir.

Türkiye’de şu anda oluşmuş olan garip ve çarpık sağlık modeli, normalmiş gibi algılanmaktadır. Anormal yapı, normalimiz haline gelmiş durumdadır. Dolayısıyla da, normalin ne olduğunu bilmeyen ve unutmuş kadrolarla, bu durumdan çıkmak ve normale ulaşmak hiç de kolay olmayacaktır.

SAĞLIK SİSTEMİNDE YANLIŞLARDAN DÖNÜŞ MÜMKÜN MÜDÜR?

Kuşkusuz mümkündür.

Türkiye Ergenekon, Balyoz, Şike kumpaslarını anlayarak dönebildiğine göre, sağlık alanındaki yanlışları da anlayarak dönecektir.

Ancak; Ergenekon, Balyoz, Şike kumpaslarından dönüş hiç de kolay olmamıştır. Hasarlar büyük olmuştur. Ergenekon ve Balyoz kumpasları TSK’nın neredeyse en dinamik ve vatansever kadrolarını tasfiye etmiş, TSK’nın içini boşaltmıştır. Şike kumpası sadece Fenerbahçe’yi güçsüz düşürmekle kalmamış, aynı zamanda Türk spor alanını baştan aşağıya tahrip etmiş ve geriletmiştir.

Türkiye, halen bu kumpasların yaralarını sarmakla uğraşmaktadır.

FETÖ darbe girişiminden kıl payı dönülmüş, Türkiye işgalden ve iç savaştan güçlükle kurtulmuştur.

Sağlık alanındaki hataların farkına varılabilmesi, diğer alanlar kadar kolay değildir. Çünkü, bu alandaki yanlış yapılanmaya dayalı sistemden nemalanan ve sistemin bu halde devamından yararlanan geniş bir kesim bulunmaktadır. Dolayısıyla, doğru yönde bir değişime sessiz, gizli ve yaygın bir direnç söz konusu olacaktır.

Bu nedenle, doğru bir planlama yönünde bilinçli bir dönüşüm kolay olmayacaktır.

Ancak, sorunlar patlak verdiğinde ve sistem işlemez hale geldiğinde dönüşler olacaktır. Bu tür dönüşüm modeli de, bedeli en pahalı olan ve en ilkel dönüşüm modelidir.

Kamu Hastane Birlikleri (KHB) sisteminden dönüşte olduğu gibi. Bu sistemin işlemezliği, üç başlı yapının ortaya çıkması ve yönetilemez hale gelişi, sistemin iptaline neden olmuştur. Ancak, ülke bu gereksiz deneme-yanılma nedeniyle yıllarını ve değerli kaynaklarını yitirmiş durumdadır.

SAĞLIK SİSTEMİNİN TEMEL SORUNLARI NELERDİR?

1. Sağlık Sisteminin Düşünsel Temeli Çarpıktır

Sağlık sistemi, büyük ölçüde eski Sağlık Bakanı Sayın Akdağ zamanında değişime uğraşmıştır.

Ancak, populizm temelli ve oy kaygısına dayanan bir yapıda şekillenmiştir. Ayrıca, dönüşümü gerçekleştirenlerin serbest çalışmaya allerjileri nedeniyle de, subjektif önyargılarla şekillenme gerçekleşmiştir.

Dünya modelleriyle ilgisi olmayan, ülkeye ekonomik yükü ağır olan, eski sosyalist sistem yapılarını çağrıştıran, hantal bir yapı ortaya çıkmış durumdadır.

Sistem, esas olarak objektif ve bilimsel temelden oldukça uzakta durmaktadır.

2. Sağlık Sistemi, 2. Basamaktan Yoksundur

Sistemin en önemli eksikliği, 2. Basamaktan yoksun olmasıdır.

Dünyadaki başarılı sağlık modellerinde, genellikle 1. Basamağı aile hekimleri oluşturmaktadır.

2. basamağı ise uzman hekimler oluşturmaktadır. Aile hekimleri, içinden çıkamadıkları durumları, ilgili uzman hekimlere sevk etmektedirler. Uzman hekimlerin büyük çoğunluğu ise, en başarılı örnekler olarak seçilen Almanya ve Fransa örneklerinde olduğu gibi, muayenehanelerinde serbest olarak çalışmaktadırlar.

Hastaların büyük çoğunluğu, ya 1. Basamak olan aile hekimlerinde, ya da 2. basamak olan uzman hekim muayenehanelerinde bakılmakta ve işleri görülmektedir. Dolayısıyla, ayaktan tanı ve tedavi kuruluşları aşamasında hastalar görüldüğü için, ülkeye ekonomik bedeli de çok daha uygun olmaktadır. Bu oran, hastaların %80’idir.

3.basamağı ise hastaneler oluşturmaktadır. Eğer uzman hekimler hastanın işini mevcut olanakları içinde çözemezlerse, hastaları hastaneye götürmekte ya da sevk etmektedirler. Bu oran da, hastaların %20’den daha azını oluşturmaktadır.

Türkiye, böylesine akılcı bir modele sahip değildir. Tam tersine, en pahalı ve akıl dışı bir modeli desteklemekte ve finanse etmektedir. Türkiye’de, hastaların %80’den fazlası hastanelerde bakılmaktadır. Sistem, tamamiyle hastanecilik üzerine kuruludur. Hastanelerde hasta bakımı ise, en pahalı modeldir. SGK, yalnızca hastanelerle sözleşme yapmakla, bu yanlış modeli açıkça desteklemektedir. Bir anlamda SGK, kendi giderlerini artırmaktadır. Çünkü hastanelere giren hastalar, bir zincir halinde gereksiz işlemlerden geçirilmektedir. SGK, yanlış politikayla bu duruma zemin hazırlamaktadır.

Aksine SGK’nın, 2. Basamağı oluşturan ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarıyla sözleşmeyi desteklemesi ve teşvik etmesi gerekmektedir.

3. Hastanelerde Uygulanan Performans Primi Uygulaması Sistemi Temelden Dejenerasyona Uğratmıştır

Gerek devlet, gerekse üniversite hastanelerinde uygulanan döner sermaye performans primi uygulaması, sağlık sisteminin temel sorunlarından birisi haline gelmiş bulunmaktadır. Öncelikle bu sistem sanaldır ve kağıt üzerinde performans primi üretilmektedir. Ayrıca, hastalar suistimal edilmektedir. SGK da suistimal edilmektedir.

Bu uygulama, sağlık sistemini içten çürütmektedir. Hastaya yararlı olmaktan çok, performans primini artırmak temel amaç haline gelmiş bulunmaktadır.

4. Üniversite Hastanelerinin Durumu, Sağlık Sisteminin En Önemli Sorunlarından Birisi Haline Gelmiştir

Üniversite hastaneleri, alınan yanlış kararlarla çıkmaza sürüklenmiş ve iflas durumuna getirilmiştir.

Üniversite hastanelerinin yalnızca SUT’a mahkum edilmesi yanlıştır. Özellikli işlemlerden ek ücret alma uygulamaları ortadan kaldırılmıştır. Dolayısıyla gelirleri azalmıştır.

Diğer taraftan, daha özellikli ve ağır işlemler gerçekleştirmelerine rağmen, düz devlet hastaneleri ile aralarında çok küçük fiyat farkları bulunmaktadır. SUT ödemeleri yetersizdir.

Part-time çalışma yasaklandığı için, personel maliyetleri anormal şekilde yükselmiştir.

Diğer taraftan, gelirler sınırlı olmasına rağmen, döner sermaye performans primi paylaşımları ölçüsüz biçimde yapılmaktadır.

Bu durum da, hastaneleri giderek borcunu ödememeye ve bunun yerine performans primi paylaşımlarını artırmaya yöneltmiştir. Açık bir şekilde, sorumsuz yönetim biçimi ve suistimal ortaya çıkmıştır. Hastaneler borçlanmış ve iflas durumuna sürüklenmiştir.

İlginç olan, bu soruna uzun süre devletin tüm kurumlarının ve yöneticilerinin seyirci kalmasıdır. Devlet bu konuda sorumluluktan kaçmış ve sanki birileri bilerek üniversite hastanelerinin çıkmaza sürüklenmesini körüklemiştir.

5. SUT Fiyatlarının 11 Yıldır Güncellenmemesi Bile, Sağlık Bakanlığı ve SGK’nın İyi Yönetilmediğinin Göstergesidir

SUT fiyatları, 11 yıldır güncellenmemektedir. Bu yönde doğru düzgün bir çalışma bile yapılmamaktadır. Öneriler, sık değişen yöneticiler nedeniyle uygulamaya geçirilememektedir.

Yönetim anlayışında, genel bir ilgisizlik ve özensizlik gözlenmektedir.

6. Sağlık Sisteminin Finansal Sürdürülebilirliği Mümkün Görünmemektedir

Sağlık Bakanlığı giderleri hem genel bütçeyi, hem de SGK’yı ciddi şekilde zorlamaktadır. Hekimlerin neredeyse tümünün kamu şemsiyesi altına alınması ve devlet memuru haline getirilmesi, personel maliyetlerini anormal şekilde artırmıştır. Performans primi gibi ucu belirsiz uygulamalar da, hem bu giderleri daha da artırmakta, hem de sistemdeki belirsizlik ve suiistimalleri derinleştirmektedir.

Sistemin, bu haliyle sürdürülebilirliği açıkçası mümkün görünmemektedir.

7. Kamu Hastane Birlikleri (KHB) Yapılanması

Yanlış bir yapılanmaydı. Neyse ki, geç de olsa bu yanlıştan dönülmektedir.

8. Şehir Hastanelerinin Akılcılığı Kuşkuludur

Türkiye, çok büyük maliyetlerle şehir hastaneleri yapmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bu projeleri desteklediğini her fırsatta tekrarlamaktadır.

Bazı şehirlerde, hastanelerin yenilenmesi yönünden bu model yararlı olabilecektir.

Ancak her şehirde akılcı olacaktır denemez.

Bir kere, maliyetler yüksek görünmektedir. Ayrıca, aynı şehirlerde zaten var olan ve hizmeti süren hastaneler bulunmaktadır. Bunların iyileştirilmeleri daha akılcı olabilirdi.

Diğer taraftan, büyük şehirlerde insanların sağlık sorunlarını yerel merkezlerde çözmek yerine, uzaklara taşıyarak çözmek çok da akılcı bir yöntem olarak görünmemektedir. Ulaşım, taşıma ve trafik maliyetleri şehircilik yönünden yeni sorunlar oluşturabilecektir.

SAĞLIK ALANINDAKİ SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN NELER YAPILMALIDIR?

1. Diyalog ve Tartışma Ortamı Oluşturulmalıdır

Sağlık yönetiminin, farklı görüşü olan kişi ve kuruluşlarla diyalog ortamı oluşturulmasına şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. Mevcut durumda, yönetici kadronun bakış açısı tıkanmış durumdadır ve ne yapacağını bilemez bir görünüm sergilemektedir.

Yanlışları, yeni yanlışlarla düzeltme adımlarından kaçınılmalıdır.

2. Tepeden İnmeci Davranışlardan Kaçınılmalıdır

Sağlık yönetiminin, bugüne kadar sıklıkla uyguladığı bu tür yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Bu nedenle de, diyaloğa ve konsesusa gerek duyulmaktadır.

3. Duygusal Değil, Gerçekçi ve Objektif Olunmalıdır

Devlet yönetimi ciddi iştir. Asla subjektifliği ve duygusallığı kabul etmez. Maalesef sağlık yönetiminde, özellikle eski Sağlık Bakanı döneminde duygusal ve önyargılı davranışlar, büyük yanlışların yapılmasına neden olmuştur.

Bu nedenle duygusal değil, tarafsız ve objektif verilerle kararlar alınmalıdır.

4. Dünya Modelleri Esas Alınmalıdır

“Biz, Türk tipi sağlık modeli oluşturacağız. Dünyaya örnek olacağız” tarzında hamaset dolu ve gerçekle ilgisi olmayan yaklaşımlardan vazgeçilmelidir.

Türkiye’de şu anda uygulanan sağlık sisteminin, ne dünyaya örnek olacak yanı vardır, ne de akılcı ve mükemmel bir modeldir. Aksine, çarpık ve akılcı olmayan birçok yönü bulunan, gerçekte oldukça pahalı bir modeldir.

Kafamızı kuma gömmek yerine, başımızı kaldırarak etrafımıza bakmamız gerekmektedir. Bu alanda örnek gösterilen ve sağlık sistemlerini belirli bir standarda ulaştırmış, özellikle Avrupa ülkeleri ne yapıyorlar diye. Bunlar içinde de, sıklıkla en iyi seçilen Fransa ve Almanya modelleri iyi incelenmelidir.

5. Sağlık Sisteminin 2. Basamağı Oluşturulmalıdır

Sağlık sistemimiz şu anda esas olarak bir hastanecilik sisteminden ibarettir. Basamaklar işlememektedir.

1.basamak aile hekimleri olmakla birlikte, çok iyi ve etkin kullanılmamaktadır.

2.basamak ise hiç yoktur. 2.basamak, uzman hekimler olmalıdır. Bu basamak oluşturulmalıdır. Bu nedenle, 2.basamakta yer alması gereken uzman hekim muayenehaneleri, poliklinikler ve laboratuvarlarla da SGK sözleşme yapmalıdır.

Hastaneler 3. basamak olmalıdır ve yalnızca yatan hastalar için kullanılmalıdır. Hastanelere sevki, yalnızca 2. basamaktaki uzman hekimler yapabilmelidir.

Böyle bir model, dünyanın birçok ülkesinde en yaygın olarak uygulanan akılcı bir modeldir. Bu model ile,  görülecektir ki sağlık giderleri de önemli ölçüde azalacaktır.

Bu modele, hiç zaman kaybetmeden adım adım yönelmek durumundayız.

6. Hastanelerdeki Performans Sistemine Son Verilmelidir

Hastanelerde uygulanan "Döner Sermaye Performans Primi" uygulaması, içinde birçok suistimali barındıran ve sağlık sistemini içten çürüten bir uygulamadır.

Bu uygulama kaldırılmalıdır.

Bunun yerine, hekimlere uygun ve adil bir sabit ücret verilmelidir. Ücretin en azından daha fazla bir kısmının emekliliğe yansıması da sağlanmalıdır.

Ücretten memnun olmayan ve daha fazla çalışmak isteyen hekimlere de, bir esneklik sağlanabilir. Daha fazla çalışmak isteyen hekimlerin de, mesaiden sonra serbest çalışmalarına izin verilmesinde bize göre hiçbir sakınca yoktur.

Böyle bir uygulama sistemi rahatlatacak, SGK üzerindeki daha fazla global bütçe isteği yönündeki baskıları azaltacaktır.

7. Üniversite Hastaneleri Sorununa Mutlaka El Atılmalıdır

Bir ülke, neredeyse tüm üniversite hastanelerinin iflasa sürüklenmiş olduğu bir modeli yürütemez. Bu durum hem Türkiye’nin, hem hükümetin, hem de üniversite yönetimlerinin ayıbıdır:

Bu sorunun çözümü için:

- Üniversite hastanelerinin, özellikli işlemler için ek ücret alabilmeleri serbest hale getirilmelidir.

- Özellikli işlemler için SGK’dan yapılan SUT ödemeleri daha iyi hale getirilmelidir.

- Üniversite hastanelerinde uygulanan Döner Sermaye Performans Primi uygulaması kaldırılmalıdır. En azından buna bir sınır getirilmelidir.

- Borcunu ödemeyen üniversite hastanesinin performans primi dağıtması kesinlikle engellenmelidir. Üniversite hastanelerinin öncelikle borçlarını ödemeleri sağlanmalıdır.

- Üniversite hastanelerindeki öğretim üyelerinin, hastaneye olan maliyetini azaltmak amacıyla, esnek çalışma modelleri getirilebilir ve hastanelerin finansal rahatlaması sağlanabilir.

8. Tam Gün Yasası Esnekleştirilebilir

Tam Gün Yasası, hekimlerin ve sağlık personelinin kamu üzerindeki personel maliyetini anormal ölçüde artırmış bulunmaktadır.

Bu yasa esnekleştirilerek, bu maliyet azaltılabilir.

Yukarıda, sağlık sisteminin içinde bulunduğu sorunları ve bunların çözüm yolları ile ilgili görüşlerimizi iletmeye çalıştık.

Bu önerilerin değerli olduğu kanısındayız.

Görebildiğimiz kadarıyla, sorunları bu derecede açık, yalın ve dürüstçe ortaya koyan çok az kişi ve kuruluş bulunmaktadır.

Bu nedenle öneriler değerlidir. Çünkü, başka kaynaklardan bu tür önerileri objektif ve dürüstçe alabileceğiniz bir kaynak maalesef şu anda göremiyoruz.

Önerilerimizi, devletin tüm kademeleri ve yetkilileri ile istedikleri zaman konuşmaya, tartışmaya, irdelemeye ve tüm kademelere yardımcı olmaya hazırız.

Böyle bir görevi, ülkemiz için bir borç olarak düşünmekteyiz.

Dileriz ki, tüm yetkili kademelere bu görüşlerimiz yardımcı olur.

Prof. Dr. Paşa Göktaş
Tıp Laboratuvarları Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı

[email protected] 

Yorumlar