SAĞLIK SİSTEMİMİZİN TEMEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Prof.Dr. Paşa Göktaş
17 Mayıs 2018 Perşembe 15:31
OHSAD Kongresi’nin Ardından SAĞLIK SİSTEMİMİZİN TEMEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ SAĞLIK SİSTEMİ RAPORU
OHSAD Kongreleri Yararlı Oluyor
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) kongreleri her yıl düzenlenmekte ve sağlık sistemimizin bileşenlerini büyük ölçüde biraraya getirdiği için, yararlı da olmaktadır. Bu kongrelerde özel sağlık sektörünün önemli bir kısmı ile birlikte, devlet bürokrasisini temsil eden Sağlık Bakanlığı ve SGK yöneticileri de bulunmakta; sektörün durumu, sorunları ve sağlık sisteminin geleceği tartışılmaktadır.
Bu yıl da OHSAD Kongresi, 19-23 Nisan 2018 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenmiş bulunmaktadır.
Ben de, uzun süredenberi bu kongrelere katılan az sayıdaki kişilerden birisi olarak, sektörün geçmişini, bugünkü durumunu ve aynı zamanda geleceğini yansıtma yönünden gözlemlerimin önemli ve yararlı olduğunu düşünüyorum.
Kongredeki gözlemlerimizi şöylece özetleyebiliriz.
OHSAD KONGRESİ GÖZLEMLERİ
1. Özel Sağlık Sektörü Yönünden
Özel sağlık sektörünü temsilen söz alan yöneticilerde, genelde geleceğe yönelik belirsizlik ve umutsuzlukla karışık bir endişe havası hakim durumdaydı. Bunun da nedeni, sağlık yönetimindeki sıklıkla yapılan değişiklikler, sektörün görüşlerinin dikkate alınmaması, sağlık yönetiminde istikrar sağlanamaması gibi nedenlerden kaynaklanmaktaydı.
Özel sağlık sektörü adına, daha çok özel hastanelerin sorunları gündeme getirildi. Az sayıda da tıp merkezi temsilcisi sorunlarını aktardı. Bunun dışında poliklinikler, laboratuvarlar ve muayenehaneler adına katılım yok denecek kadar az durumdaydı ve bu kesimlerin durumu gündeme getirilmedi.
2. Sağlık Bakanlığı Bürokrasisi Yönünden
Sağlık Bakanlığı adına katılan yöneticilerin çoğunluğunun, sorunları çözmeye yönelik iyi niyetli yaklaşımları olmasına rağmen, sorunların gerçek nedenlerini anlama yönünden konulara tam hakim olmadıklarını gözlemledim. Sıklıkla yapılan görev ve yönetici değişiklikleri, kurumsal hafızayı yok etmiş görünmektedir. Onların da, geleceği görme açısından belirsizliklerle dolu olduklarını görmekteyim. Maalesef, geçmiş dönem sağlık sistemini yaşamış ve iyi bilen yönetici nesli kaybolmaya başlamış görünüyor. Dolayısıyla, şu anda içinde bulunan koşulları ve sağlık sistemini tek doğru gibi algılayan bir yönetici grubuyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, farklı alternatiflerle kıyaslama ve doğruyu bulma kapasitesi de azalmış görünüyor. Doğru bir sağlık sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda yeterince bir araştırma, gözlem ve birikim görünmüyor. Bana göre, şu anda var olan, bir hayli sorunlu ve hastalıklı sağlık sistemi, sanki en iyi ve tek alternatifmiş gibi bir algı yaratılıyor. Sağlık Bakanlığı yöneticileri de, bu ortamda bulunmaktalar. Dolayısıyla, doğruya erişme yönünden önlerinin çok da açık olduğunu söylemek maalesef zor görünüyor. Gördüğüm kadarıyla, onlar da ne yapılması gerektiğini, açıkçası çok iyi bilmiyorlar izlenimi uyandı bende.
3. SGK Bürokrasisi Yönünden
Sıklıkla yönetici değişimi nedeniyle, SGK’da da benzer bir durum gözleniyor. Kurumsal hafıza SGK’da da oldukça zayıflamış durumda görünüyor. Ancak, bir kısım SGK yöneticilerinin hala göreve devam etmeleri nedeniyle, SGK’nın Sağlık Bakanlığı’na göre bir kademe daha iyi durumda olduğunu söyleyebilirim. Özellikle, SGK’da yakında göreve gelmiş bulunan Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Dr. Mustafa Özderyol’un konulara hakimiyeti, diyaloğa açık tavrı ve olumlu işler yapma isteği beni umutlu olmaya yöneltmiş bulunuyor. Ancak, SGK yöneticilerinin genelinde bu yeterliliği ve kapasiteyi gördüğümüzü söylemek mümkün görünmüyor.
Örneğin, SGK Başkanı’nın söylediği “3 yıldır OHSAD Kongresi’ne katılıyorum. İlk geldiğimde, bu sektör zor durumda. Herhalde gelecek yıla batarlar dedim. 2. yıl geldiğimde, baktım yine batıyoruz diyorlar ama hala ayaktalar. Ama durumlarına baktım, bu sene kesin batarlar dedim. 3. gelişim oluyor, hala canlı durumdasınız ve geliyorsunuz. Demek ki iyi durumdasınız” tarzındaki yaklaşımı, sektörün sorunlarını iyi anlamadığı izlenimi uyandırdı bende.
Bunun nedeni, yönetimde kalıcılık olmaması. Zaten, Sayın SGK Başkanı’nın da milletvekili seçilmek için aday olduğunu gazetelerden okumuş bulunmaktayız.
Genel anlamda söylemek gerekirse, SGK tarafının da, Sağlık Bakanlığı yöneticilerine göre sorunları anlamada biraz daha iyi olmakla birlikte, tamamiyle hakim durumda olduğunu söylemek zor görünüyordu.
Onlar da belirsizlik ortamında, geleceği görmekte bir hayli zorlanıyor görünmekteler.
SAĞLIK SİSTEMİMİZİN TEMEL SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sağlık Sistemimizin Ciddi Sorunları Bulunuyor
Bazı yöneticiler, sürekli olarak sağlık sistemimizin çok iyi noktaya geldiğini belirtseler bile, sağlık sistemimizin, yanlış yapılanmadan kaynaklanan sorunları, periyodik olarak yeni problemler üretmeye devam etmektedir.
Bu sorunları ciddiye almamak ve görmezden gelmek, ileride daha da zor ve içinden çıkılmaz yeni problemlerin oluşmasına neden olacaktır.
Sağlık sistemimizin başlıca sorunlarını şöylece sıralayabiliriz.
1. SAĞLIK SİSTEMİNİN İKİNCİ BASAMAĞI YOK OLMUŞ DURUMDADIR
Genelde iyi sağlık sistemi modelleri olarak gösterilen Almanya ve Fransa gibi ülkelerde, 1. basamağı aile hekimleri, 2. basamağı uzman hekimler ve 3. basamağı da hastaneler oluşturmaktadır.
2.basamakta yer alan uzman hekimler; genelde muayenehaneler, poliklinikler ve tıp merkezleri halinde, yaygın olarak toplum içine dağılmış ayaktan tanı ve tedavi kuruluşları yapısındadırlar.
Aile hekimlerinin içinden çıkamadığı hastalar uzman hekimlere gönderilmektedir. Uzman hekimler tanı ve tedaviyi uygulamakta, eğer hastanın hastanede yatırılarak tanı ve tedavisi gerekiyor ise, bu durumda hastaneye yönlendirilmektedir.
Hastaların %80’den fazlası, ayaktan tanı ve tedavi kuruluşları olan 1. basamakta çözülmektedir.
Türkiye’de ise, bu akılcı yapılanma yok olmuş durumdadır. Şu anda, fiilen sağlık sistemi aile hekimleri ve hastaneler olarak iki basamaktan oluşmaktadır. Hatta, aile hekimine bile uğramadan, doğrudan hastanelere gidilebilmektedir. Sağlık sistemi, “Hastaneler Sağlık Sistemi” ya da yalnızca “3.basamaktan oluşan sağlık sistemi” gibi garip bir modele dönüşmüştür.
Bu yapılanma, çarpık ve sürdürülemez bir yapılanmadır.
2.basamağın yok edilmesi, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, muayenehaneler hakkındaki önyargıları ve takıntıları nedeniyle gerçekleşmiştir.
Çözüm:
2. basamak yeniden oluşturulmalıdır. 2. basamağı uzman hekimler oluşturmalıdır. Aile hekiminden geçen hastalar, öncelikle uzman hekime yönlendirilmelidir. Uzman hekimler de muayenehane, poliklinik, tıp merkezi, laboratuvar gibi yapılanmalarda çalışabilmelidirler. Uzman hekimlerce hastanede yatırılarak tedavi edilmesi gereken hastalar ise, hastanelere yatırılarak tedavi edilmelidir.
Yani, 3. Basamakta yer alan hastaneler, gerçek amacına uygun olarak, yalnızca yatırılarak tanı ve tedavi gerektiren hastalar için kullanılmalıdır.
SGK da, sözleşmelerini bu temele göre yeniden düzenlemelidir.
2. SAĞLIK SİSTEMİMİZ PAHALIDIR
Sağlık giderleri, son zamanlarda anormal şekilde yükselmiştir.
Bunun da nedeni, yukarıda belirtilen çarpık yapılanmadır.
Sağlık sisteminin, tümüyle “Hastaneler Sağlık Sistemi” haline getirilmesi nedeniyledir.
Ayaktan tanı ve tedavi her zaman için daha ekonomiktir.
Hastanecilik sisteminde ise, hastanın birim maliyeti her yerde yüksektir.
Türkiye’de şu anda, hastaların büyük çoğunluğu, daha pahalı olan hastanecilik sisteminden geçirilmektedir. Bu nedenle de yüksek maliyet oluşmaktadır.
2001 yılındaki SSK’nın sağlık giderleri, bildiğimiz kadarıyla 0.8 milyar TL’dir.
Şu anda ise, neredeyse bunun 100 katıdır.
Bunun da nedeni, çarpık yapılanmadır.
Çözüm:
İkinci basamağın oluşturulması ile, hastaların büyük çoğunluğu, ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarında çözüme kavuşturulacaktır. Böylelikle, hastaneler gerçek amacına uygun ve yalnızca yatış gerektiren hastalar için kullanılacaktır. Dolayısıyla, maliyetler de azalacaktır.
İleri hastane niteliği olmayan, 100 yatağın altındaki hastaneler, 2. basamak sağlık kuruluşu halinde tanımlanabilirler. Bu durum da, onların sisteme daha gerçekçi entegrasyonunu sağlayacaktır.
3. ŞEHİR HASTANELERİ, YENİ SORUNLAR DOĞURACAK GİBİ GÖRÜNMEKTEDİR
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şehir hastanelerinin oldukça güçlü şekilde arkasında durmaktadır.
Muhtemelen, Sayın Cumhurbaşkan’nın amaçladığı durum eskimiş, köhneleşmiş hastanelerimizin ve binalarının yenilenmesi, hastaların koğuş usulünden insana yakışan modern odalara kavuşturulmasıdır.
Buna itirazımız yoktur.
Ancak, bunun için mutlaka büyük çaplı, maliyetli devasa yapılar oluşturmak gerekmeyebilirdi.
Mevcut yapılar, daha makul giderlerle iyileştirilebilirdi.
Şu anda, bu aşama geçilmiş durumdadır. 30 civarında şehir hastanesi kesinleşmiş görünmektedir.
Bu hastanelerin borcu ödenecektir. İlgili firmalara, 30 yıl boyunca, yüksek bedelli kiralar ödenecektir. Ayrıca, önemli miktarda işletmecilik alanı, bu firmaların kontrolüne verilecektir. Tüm bu durumlar, dolayısiyle maliyeti yükseltecektir.
Çözüm:
Artık olan olmuştur. 30 civarında şehir hastanesinden dönüş zor gözükmektedir. Bunların, sisteme doğru entegrasyonu sağlanmalıdır. Ancak, kesinlikle yeni şehir hastanesi yatırımına girilmemelidir. Mevcut yapılar iyileştirilmelidir.
"Madem hastane yaptık, o halde bunları yaşatalım" mantığıyla, çarpık yapılanmaya sahip çıkılmamalıdır. Şehir hastaneleri de amacına uygun kullanılmalı, 1. basamak gibi kullanılmamalıdır. Gerçek bir 3. basamak gibi, ileri tanı ve tedavi merkezleri olarak kullanılmalıdır.
4. DOĞRU HEKİME ERİŞMEK ZORLAŞMIŞ DURUMDADIR
Son dönemdeki sağlık sisteminin en büyük başarısı olarak, hekime ve ilaca kolay erişim gösterilmektedir.
Bu durum gerçektir ve değerlendirme son derecede yerindedir. Hekime ve ilaca erişim oldukça kolaylaştırılmış durumdadır. Bunun da nedeni, 1. basamak olarak Aile Hekimliği Sistemi’nin yerleştirilmesidir. Aile Sağlığı Merkezi sistemi sayesinde, hekime kolay erişilebilmekte ve istenilen ilaçlar da kolayca yazdırılabilmektedir.
Ancak, buraya kadar. Bundan sonraki durum, tam bir kaos ve felaketten ibarettir.
Bugünkü sağlık sisteminde hekime erişim şekil ve uygulama olarak kolay görünmekle birlikte, “Doğru Hekim”e erişebilmek oldukça zor durumdadır.
Bunun nedeni, kamu hastanelerindeki “Performans Primi” uygulamasıdır. Bu sistem, hekimleri daha fazla gelir ve performans sağlamak kaygısına yöneltmiş, maalesef tıp etiği uygulamalarından uzaklaştırmış durumdadır. Bu değerlendirmeye, hekimlerin çoğunluğu kızacaklardır. Ben de bir hekimim ve sistemin içinden geliyorum. Maalesef, gerçek durum böyledir. Bu konuda hekimleri de suçlamıyorum. Sorun hekimlerde değil, kurulan “Performans Primi” sistemindedir. Sonuçta, hangi sistemi kurarsanız, üzerindeki oyuncular da o sistemin şeklini almaktadırlar. Hekimler de, konulan kurallara göre hareket etmekte ve gelirlerini artırmaya çalışmaktadırlar.
Burada asıl mağdur olan, hastalardır.
Özel sağlık sektörünün çoğunluğunu oluşturan özel hastanelerde ise, hekimler üzerinde yine işletme gelirlerinin artırılması yönünde bir baskı bulunmaktadır. Bu durum da, yine ticari kaygıları öne çıkarmakta ve tıbbi etik ve doğru endikasyon uygulamaları üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.
Sonuçta, hastalar da bu durumu az çok sezmiş durumdadırlar ve kendi hastalıkları ile ilgili doğru hekim/ doğru sağlık kuruluşunun hangisi olduğu konusunda büyük endişe duymaktadırlar. Bu konuda, yoğun bilgi kirliliği ve dumanlı bir ortam oluşmuş durumdadır. Hastalar şaşkın durumdadırlar ve hekimler ile, sağlık kuruluşlarına büyük bir güvensizlik oluşmuş bulunmaktadır.
Açıkçası, 34 yıl devlete hizmet etmiş ve sağlık sisteminin birçok kademesi ile, birçok hekim arkadaşı olan bir tabip olarak; kendimi hasta olarak düşündüğüm zaman, ben de aynı endişe ve kaygıyı taşımaktayım. Kamu hastanelerinde de, özel hastanelerde de, performans sisteminin kurbanı olmaktan ve doğru uygulamalara tabi tutulup tutulmayacağımdan endişe duymaktayım. Açıkçası, ben de sisteme güven duyamıyorum.
Bu konuda, daha önceki sağlık sisteminin daha doğru ve kolay bir sistem olduğunu düşünüyorum. Daha önceki sistemde, hekimlerin çoğunluğunun, mesaiden sonra muayenehaneleri bulunmaktaydı. Bu muayenehanelerde, hastalar bir muayene ücreti gibi mütevazi bir ücretle, “istenilen” hekime doğrudan erişebiliyordu. Hekimler seçilebiliyor ve kıyaslanabiliyordu. Bunun maliyeti de, hasta yönünden fazlaca önemli bir miktar değildi.
Ancak şu andaki sistemde, doğru hekimi bulmanız kolay değildir. Bulsanız bile, hekimin insiyatifi, maddi konularda çok sınırlı olmaktadır. Daha çok performans ve gelir isteyen, canavar bir sistemle karşı karşıyasınız. Ödeyeceğiniz bedel, oldukça yüksek boyutlara erişebilmektedir. Bu durum özel de, kamu sektöründe de aynıdır.
Çözüm:
Bu konunun çözümü gerçekten zor görünüyor.
Ancak kamu hastaneleri için çözüm, kesinlikle “Performans Primi” uygulamasının kaldırılmasıdır. Bu uygulama, tıbbi etik kuralları üzerinde çirkin bir baskı aracı durumundadır. Hastalara tıbbi endikasyonlar dahilinde değil, performans primini artırma kaygıları doğrultusunda bir yaklaşım baskısı oluşturmaktadır. Bu durum da, kabul edilebilir bir insani yaklaşım değildir.
Özel hastaneler için bir çözüm kolay görünmüyor. Belki, özel hastanelerde çalışan hekimlere, aynı zamanda kendi muayenehanesini de açma hakkı verilerek, halkın onlara doğrudan erişimi ile, onları daha iyi tanıyarak seçebilmeleri imkanı sağlanabilir diye düşünebiliriz.
5. PERFORMANS PRİMİ UYGULAMASI, SAĞLIK SİSTEMİNİN EN BÜYÜK SORUNLARINDAN BİRİSİ DURUMUNDADIR
Kamu sektöründe uygulanan “Performans Primi” uygulaması, yukarıda da belirtildiği üzere, tıp etiği değerlerini temelinden sarsmış ve hastaların aleyhine işleyen çirkin bir mekanizmaya dönüşmüş durumdadır.
Bu uygulamanın kuralsız ve başıboş bırakılması, bir denetim ve sınırlama getirilmemesi sonucunda, özellikle üniversite hastaneleri iflas durumuna sürüklenmiştir. Üniversite hastanelerinin çıkmaza sürüklenmesi ve tıkanmasının birincil nedenlerinden birisi bu uygulamadır.
Performans primi uygulaması, kendi içinde de adaletsizlikler taşımaktadır. Bu uygulamanın dengesizlikleri nedeniyle birçok uzman hekim, pratisyen hekimlerden daha az ücret almaktadır.
Ayrıca, branşlar arasında da büyük dengesizlikler bulunmaktadır.
Çözüm:
Sağlık sisteminin dejenerasyonunun en önemli nedenlerinden birisi haline gelmiş olan, Performans Primi uygulaması, kesinlikle kaldırılmalıdır.
Bunun yerine hekimlere, görevlerine uygun olarak adaletli bir ücretlendirme sistemi getirilmelidir. Hekimler, diğer meslek gruplarına göre emekliliklerinde ciddi mağduriyet yaşamaktadırlar. Bu nedenle, getirilen ücretlendirme sistemi emekliliğe de yansıtılmalıdır.
6. ÜNİVERSİTE HASTANELERİ, SAĞLIK SİSTEMİNİN EN ÖNEMLİ BAŞARISIZLIK ÖRNEKLERİNDEN BİRİSİ DURUMUNDADIR
Gerçekten de üniversite hastaneleri, sağlık sisteminin en önemli başarısızlık örneklerinden birisi durumundadır.
Maalesef bu durumu, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ zihniyeti yaratmıştır. Hükümet de durumu kavrayamamış, engel olamamış ve problemin büyümesinin bir anlamda ortağı durumuna sürüklenmiş bulunmaktadır.
Üniversite hastanelerinin, ekonomik olarak tıkanmaya uğraması ve iflasa sürüklenmesinin başlıca nedenleri şöylece sıralanabilir:
a. Üniversite hastanelerinin yönetimlerini, denetim altına almak ve hizaya getirmek için gelir kaynaklarının kısıtlanması (Özellikle Recep Akdağ zamanında)
b. Daha sıklıkla üniversite hastanelerinin yaptığı, maliyetli ve özellikli işlemlerin bedellerinin, 2006 yılından beri SGK tarafından artırılmaması ve bu işlemlerin yapıldıkça zarar hanesinin büyümesi
c. Bunların üzerine, bir de denetlenmeyen ve kuralsız biçimde uygulanan “Performans Primi” uygulamasının başlatılması, üniversite hastanelerinin zarar ederken de performans primi dağıtmaya devam ediyor olması.
Sonuçta, borçlar sürekli yükselerek devam etmiştir. Tedarikçi firmaların alacakları ödenmemiştir. Birçok firma iflas etmiştir. İntiharlar, ölümler olmuştur. Üniversite hastaneleri artık malzeme alamaz hale gelince de, Maliye Bakanlığı olaya el koymuş bulunmaktadır.
Ancak, çok geç kalınmıştır. En az 8-10 yıl geç kalınmıştır. Bu konuda sağlık sistemi çok kötü yönetilmiştir. Sağlık yönetimi, bu konuda birincil sorumludur. Ancak, hükümet de sorumlu ve hatalıdır. Bu kadar geç kalınmaması ve daha önceden önlem alınması gerekmekteydi.
Çözüm:
a. Aynı hatalar tekrarlanmamalıdır.
b. Özellikle SGK-SUT listesinde, üniversite hastanelerinin ağırlıklı olarak yaptığı, özellikli işlemlerin fiyatları ciddi şekilde artırılmalıdır. Reel maliyetler düzeyine getirilmelidir. Üniversite hastanelerinin, özellikli işlemleri yaptıkça zarar etmesinin önüne geçilmelidir.
c. Üniversite hastanelerine, aynen vakıf üniversite hastanelerinde olduğu gibi, hastalardan fark alabilme hakkı getirilmelidir.
d. En önemlisi, üniversite hastanelerinde uygulanan “Performans Primi” uygulaması kaldırılmalıdır. Bütçenin bu yolla boşaltılması ve buharlaştırılmasına engel olunmalıdır. Öğretim üyelerine, görevlerine uygun adaletli bir ücret verilmelidir.
e. Üniversite hastanelerine, borcunu artırmayacak bir harcama sistemi getirilmelidir.
• Eskiden olduğu gibi, planlı bütçelemeye geçilmelidir.
• Borcunu ödemeyen hastane, yeni bir alım yapamamalıdır.
• Borç, bir sonraki yıla aktarılmamalıdır.
• Borçlar için, 90 günden fazla ödeme süresi konulmamalıdır.
• 90 günü aşan borçlara, mutlaka vade farkı işletilmelidir.
• Oluşan borçlanma ve zararlardan, yöneticiler de sorumlu olmalıdır.
Ancak bu koşullarda, üniversite hastaneleri çıkmazdan kurtulabilirler ve dinamik şekilde yollarına devam edebilirler.
f. Üniversite hastanelerinde çalışan öğretim üyelerine, serbest (part-time) çalışma izni verilerek, onların hastanelere olan ücret yükü hafifletilebilir. Böylelikle hem hastanelerin ücret yükü hafifler, hem de dinamik, aktif ve üretken hekimlerin daha fazla çalışarak, halka ve sağlık sistemine fazladan katkı sağlamalarının önü açılmış olacaktır.
7. HEKİM KAYNAĞI İYİ KULLANILMAMAKTADIR
Tam Gün Yasası, hekim kaynağının verimli kullanılmasını engelleyen bir yasadır.
Bu yasa, gerçekte akıl ve mantığa da, Türkiye koşullarına da ters olan bir yasadır.
Maalesef eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, önyargı ve takıntılarının eseri olarak ortaya çıkmış, hastalıklı bir yasa durumundadır.
Hem hekim azlığı ve kıtlığından söz edilmekte, hem de gönüllü olarak daha fazla çalışmak isteyen hekimlerin önü tıkanmaktadır.
Bu durumun, akıl ve mantıkla bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır.
Çözüm:
Belirli grup hekimlere, asıl kadrosu ve görevi dışında da, serbest çalışabilme hakkı tanınmalıdır.
Bundan ülke bir şey kaybetmeyecektir. Çünkü, üretilen hizmet nerede olursa olsun, bizim halkımıza ve ülkemize yönelik üretilen hizmettir ve nerede olursa olsun bir kamu hizmetidir.
Hizmeti kamuda, özel hastanede ya da bir muayenehanede üretildiğine göre birbirinden ayırmak doğru değildir. Bunların tümü halka sunulan sağlık üretimidir ve özünde kamu hizmetidir.
Belirli grup hekimlere, birden fazla yerde çalışma hakkı tanınabilir.
Örneğin, üniversite öğretim üyelerine, asıl görevi sonrasında serbest çalışma hakkı verilebilir. Böylelikle, üniversite hastaneleri üzerindeki ücret yükü hafiflemiş olacaktır. Hekimler de, bir özel hastane, poliklinik, tıp merkezi ya da kendi muayenehanelerinde mesai sonu çalışmaya devam ederek, sağlık hizmeti üretimine devam etmiş olacaklardır.
Eğitim- Araştırma hastanelerinde de, en azından belirli ünvanlı hekimlere bu hak tanınabilir.
Özel hastanelerde çalışan hekimlerin, muayenehanelerinde de çalışmalarının hiçbir sakıncası bulunmamaktadır.
Belki, aile hekimleri dışında, tüm hekimlere bu hak tanınabilir.
Daha önceki çalışmalarımızda, bu şekilde bir esnek çalışma sisteminin, hekim açığına %24 ile %30 arasında bir katkı yapacağını ve üretilen hizmet bazında, hekim sayısını bir anlamda %24-30 oranında artıracağını hesaplamıştık.
Bu durum da, ülkemizin hekim açığına önemli bir katkı sağlayacaktır.
8. SGK- SUT FİYATLARINDA DÜZENLEME
Artık bu konuyu tartışmanın bile anlamı bulunmamaktadır.
2006 yılından beri düzenleme görmeyen SGK-SUT fiyatlarının, güncel değerlere getirilmesi kaçınılmazdır.
SGK yetkililerinin belirttiği gibi, %20 gibi artışlar kesinlikle gerçekçi değildir.
Gerçek maliyet hesaplarına göre, yeniden düzenleme yapılmalıdır.
Her işlem bazında bu artış, %30 da olabilir, bazı işlemlerde %160 da olabilir.
Çünkü, işlem bazında ciddi dengesizlikler bulunmaktadır.
Bazı işlemler demode kalmış ve uygulamadan kalkmış bulunmaktadır.
Bazı yeni yöntemler uygulamaya girmiş durumdadır. Çünkü bu çağda, tıpta 12 yıl oldukça uzun bir süredir.
Öncelikle, ciddi bir güncelleme yapılmalıdır.
Daha sonra da, her yıl düzenli olarak, bir katsayı ile artış yapılmalıdır. Örneğin, TEFE-TÜFE gibi bir oran dahilinde bu uygulama sürdürülebilir.
Bu durum, üniversite hastanelerinin tıkanmaya girmesini de önleyecek bir uygulama olacaktır.
9. SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN ROLÜ TARTIŞILMALIDIR
Gerçekten, Sağlık Bakanlığı’nın rolü tartışılmalıdır.
Sağlık Bakanlığı, kural koyan ve denetleyen bir kurum mu olacaktır, yoksa aynı zamanda hizmet sunumu da yapacak bir kurum mu olacaktır?
Türkiye, buna karar vermelidir.
Doğrusu, Sağlık Bakanlığı’nın kural koyucu ve denetleyici bir kurum olarak yeniden organize olmasıdır.
Hizmet sunumu, Sağlık Bakanlığı’nın işi değildir. Koruyucu sağlık hizmeti gibi alanlar hariç.
Bu temel kural, daha önceleri tartışma gündemindeydi. Ancak, bu temel doğru zaman içinde unutturulmuştur.
Sağlık Bakanlığı, hem kural koyup denetleyen, hem de, neredeyse tüm ülkedeki sağlık sisteminin %70’ten fazlasını sunan devasa ve hantal bir kuruma dönüşmüştür.
Bu yapı, sürdürülebilecek bir yapı değildir.
Aynı zamanda, oldukça pahalı bir sağlık sistemine de neden olmaktadır.
Net olarak belirtmeliyiz ki, Sağlık Bakanlığı tarafından üretilen hizmet, özel sektörden en az %70-80 daha pahalı bir hizmet durumundadır.
Sağlık giderlerinin hızlı yükselmesinde, Sağlık Bakanlığı’nın bu hantal yapılaşmaya dönüşmesinin de büyük payı bulunmaktadır.
Bu konuda, akılcı ve bilinçli adımlar atılmasının gereği ortadadır.
Bu arada, şu soruyu da sormakta yarar vardır kanısındayız. Sağlık Bakanlığı’nın düzenleyici bir kuruma dönüştürülmesi 10-15 yıl önce tartışılıyor iken, neden aksine hizmet sunumunda daha da büyütülmüştür?
Muhtemelen, o zamanki Sağlık Bakanlığı’na egemen olan grup ve zihniyet tarafından, “daha fazla bütçe ve rant kaynağını kontrol ederek yönlendirebilmek içindir” şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır.
10. ŞU ANDA ÖZEL SAĞLIK SEKTÖRÜ NE DURUMDADIR?
Hiç de iyi durumda oldukları söylenemez.
Özel hastanelerin durumu iyi değildir. Büyük ve tanınan özel hastane zincirleri, sermaye yetersizliği nedeniyle, çoğunlukla yabancı fonların eline geçmiş durumdadır. Artık, onların gerçek yönetim merkezleri Türkiye’de değildir.
Orta ve küçük çaplı özel hastaneler, finansal yetersizlik ve Sağlık Bakanlığı’nın getirdiği anlamsız kısıtlamalar altında, çırpınıp durmaktadırlar. Bu gidişle, onların da bir kısmı iflasa sürüklenecektir.
SGK da işlem bedellerinde düzenleme yapmadığı için, bu kurumlara yardımcı olmamaktadır.
Poliklinikler, muayenehaneler ve laboratuvarlar, büyük oranda sağlık sisteminden tasfiye olmuş durumdadırlar. Çünkü, SGK bu kurumlarla sözleşme yapmayarak, onların tasfiyelerini hızlandırmış bulunmaktadır. Bu durum, akılcı ve bilinçli bir uygulama değildir.
10 yıl öncesine kadar, 2000 üzerinde olan tıbbi laboratuvar sayısı, şu anda tüm Türkiye’de 120 civarına düşmüş durumdadır 6-7 adet büyük çaplı laboratuvarın da, yarıdan fazlası yabancıların eline geçmiş bulunmaktadır. Türk kökenli laboratuvarlar da, zor koşullarda yaşam savaşı vermektedirler.
Çözüm:
Öncelikle, özel hastanelerde ve diğer özel sağlık kuruluşlarında uygulanan %200 fark alabilme kısıtlaması serbest bırakılmalıdır. SGK, madem işlem ücretlerini yeterli miktarda karşılamıyor, bari farklara müdahale etmemelidir. Ekonomi, kendi kuralları çerçevesinde yürümelidir.
Diğer taraftan, sağlık sistemindeki çarpık yapılanmaya son verilmelidir. Sağlık sisteminin 2. basamağını oluşturan uzman hekimlerle, polikliniklerle ve laboratuvarlarla da SGK sözleşmesi yapılmalıdır.
Özel sağlık tesisleri, ne kadar büyük ve devasa boyuta yönelirse, o oranda yabancıların eline geçmektedir. Çünkü, bu boyutta yatırımları finanse edecek güç ülkemizde yoktur. Bu durum da, sağlık sistemini, yabancıların kontrolüne sürükleyen bağımlı bir sektör haline getirmektedir. Dolayısıyla, maliyetler de yükselmektedir.
Aksine, sağlık işletmelerinin yatırım boyutu ne kadar mütevazi kalırsa, o kadar yaygınlaşma olacaktır. Hizmet de, tabana daha iyi yayılacaktır. Maliyetler de daha mütevazi ve düşük kalacaktır. Sağlık sistemi de, daha fazla milli ve yerli kalacaktır. Yani bizim olacaktır, yabancıların değil.
Bu nedenle, SGK’nın ve Sağlık Bakanlığı’nın izleyecekleri politikalar çok önemlidir. Sektörün daha fazla milli ve yerli kalabilmesi, sağlık sisteminin maliyetlerinin daha mütevazi boyutlarda kalabilmesi için, SGK ve Sağlık Bakanlığı’nın ayaktan tanı ve tedavi kuruluşları olan poliklinikler, muayenehaneler ve laboratuvarlarla da sözleşme yapması son derece önem arz etmektedir.
SONUÇ:
Yukarıda görüldüğü üzere, sağlık sistemimizin içinde bulunduğu durum samimiyetle ele alınmış ve problemler temel unsurlarıyla ortaya konulmaya çalışılmış bulunmaktadır.
Bir anlamda, sağlık sistemimizin sorunlarının şu andaki röntgeni çekilmiştir.
Olay yalnızca problem saptaması düzeyinde bırakılmamış, çözüm önerileri de sıralanmıştır.
Bu önerilerimizin de, gerçekçi ve uygulanabilir olduğu kanısındayız.
Aslında biz, bu hususları 10 yıldır dile getirmekteyiz.
Ancak, sağlık yönetimine anlatamamış bulunmaktayız.
Şimdi onlar gittiler, geride sorunlar dağ gibi kaldı. Bazıları kangren oldu. Aynen üniversite hastanelerinin durumu gibi.
Maalesef, ne dediysek haklı çıktık. Keşke haklı çıkmasaydık da sorunlar çözülseydi.
Umarız, belirtilen konularda geç kalınmaz ve gereken önlemler alınır, uygulamalar hayata geçirilir, sorunlar da çözüm yoluna girer.
Beklentimiz, tek ayağı havada gel-geç yöneticilerin değil de, sorumluluk alan, doğru dönüşümler için dürüstçe mücadele eden yöneticilerin gelmesi ve akılcı dönüşümlerin gerçekleştirilirmesidir.
Bu konularda, her zaman için katkı sağlamaya hazırız.
Ülkemiz için, halkımız için.
Saygılarımızla.
Prof. Dr. Paşa Göktaş
TIPLAB
Tıp Laboratuvarları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Mail: [email protected]
Sağlık Aktüel - www.saglikaktuel.com
YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Sağlık Aktüel’e (www.saglikaktuel.com) aittir. İzin alınmadan aktif bağlantı kurulsa bile içerik kullanılamaz. Yapılan alıntılar için 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 36. maddesi uyarınca yasal işlem uygulanacaktır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2006 Sağlık Aktüel