23 Kasım 2024
  • Ankara10°C
  • İstanbul18°C
  • Bursa19°C
  • Antalya14°C
  • İzmir19°C

SAĞLIK İŞLETMELERİ NE ÖLÇÜDE KARLIDIR?

Prof.Dr. Paşa Göktaş

24 Mayıs 2008 11:39

Kamuoyunda yanlış kanılardan birisi, sağlık kuruluşlarının oldukça karlı işletmeler olduğu yönündedir. Bu nedenle de, bir dönem müteahhidinden minibüsçüsüne kadar hastane, tıp merkezi, poliklinik sahibi olmaya yönelmişlerdi.

Ancak, bu eğilim bir süre sonra sona erdi. Ağırlıklı olarak işletmeler, hekim emeğine dayalı işletmelere dönüştüler. Son dönemdeki yurtdışı kaynaklı yatırımlar hariç olmak üzere.

İzlediğimiz kadarıyla, halen birçok kişi sağlık işletmelerinin oldukça karlı olduğuna inanmaktalar. Bunu, Medimagazin Gazetesi editörü Dr. İbrahim Ersoy da belirtiyor. Bazı medikalcilerden sağlık bürokratlarına kadar, sağlık işletmelerinin çok kar ettiğini düşünüyorlar. Hastanelerde, devlet memurluğu dışında, özel işletme deneyimi olmamış doktorlar da böyle düşünmekteler.

Ancak gerçek hiç de öyle değil.

Bir sağlık işletmesi usulüne uygun çalışırsa, yani :

Kaliteli, CE onaylı ürünler kullanırsa,

Kalite sistemleri uygular, uluslararası kalite kontrollerine katılırsa,

Nitelikli eleman çalıştırırsa,

Vergisini düzgün ödemek için çaba gösterirse, bugünkü koşullarda kar edebilme şansı bulunmuyor.

Sağlık işletmelerinde bugünkü koşullarda kar edilebilmesi için, ya yukarıda belirtilen unsurlardan fedakarlık edilmesi, ya kara para aklanması, ya da promosyon ve reklam amacıyla bu alana yatırım yapılması gerekiyor.

 

Son İki Yıldaki Durum

İki yıl öncesine kadar, özel sağlık kuruluşlarının en büyük sorunu, yetersiz hasta sirkülasyonuydu. İki yıl kadar önce, sosyal güvenlik anlaşmalarının yapılmasıyla, bu anlaşmaları yapan kuruluşlarda sirkülasyonda artışı yaşandı. Bu anlaşmalardan önce, daha mütevazi cirolarla faaliyet sürdüren kuruluşlar, karlılık yönünden de belirli bir dengede gitmekteydiler. SGK anlaşmalarından sonra, sözleşme yapan kuruluşların sirkülasyonları yükseldi. Ancak, SGK fiyatlarından çalışan ve fark almayan kuruluşların, ciroları aynı oranda yükselmedi. Dolayısıyla, yüksek hasta sirkülasyonuna rağmen, karlılık sorunu baş gösterdi. Çünkü SGK birim fiyatları, maliyetleri karşılayabilecek boyutta değildi. Bu durumda, sağlık kuruluşlarının çoğunluğu, açıklarını kapatabilmek amacıyla, hastalardan ek olarak fark almaya yöneldiler. Alınan bu farklarla, dengeler kurulmaya çalışıldı.

Son iki yıl içinde, SGK’nın sözleşme yaptığı özel hastaneler ve tıp merkezlerinde bir canlanma ve sirkülasyon artışı yaşandı. Ancak, sözleşme yapılmayan ve sözleşmeleri iptal edilen poliklinikler, laboratuvarlar ve muayenehaneler kendi kaderlerine, bir anlamda ölüme terk edilmiş durumdalar. Bu durumun hangi nedenle yapıldığı, hangi güçlerin manuplasyonu olduğu, haksızlığı ve adaletsizliği sürekli olarak tartışılıyor.

 

 

 

 

Devlet Hastaneleri Yapay Ekonomiyle Ayakta Duruyor

Devlet hastaneleri, üniversite hastaneleri ve diğer kamu sağlık kuruluşlarının rasyonel bir işletmecilik temelinde devam ettiğini söylemek olanaksızdır. Bu kuruluşlarda, gelirlerin nereden geldiği belirsiz durumda. Büyük ölçüde, genel bütçeden yapılan desteklerle ayakta duruyorlar. Sirkülasyon sorunları da olmadığı için, SGK’dan ciddi oranda para alıyorlar. Personel ücretleri genel bütçeden geldiği, kira ödenmediği, vergi muafiyetleri bulunduğu için, SGK’dan alınan para yeterliymiş gibi görünüyor. Bu paranın çoğunluğu da, personele döner sermaye payı olarak dağıtılıyor.

Bu yapay ekonominin uzun sürmesi oldukça zor görünüyor. Genel bütçeden yapılan maaş ödemeleri kesildiği ve diğer subvansiyonlar sınırlandığı anda, en çok gürültüyü koparacak ve parasızlık yakınmasında bulunacak kuruluşlar, devlet hastaneleri olacaktır. Çünkü, şu anda gerçek bir denge üzerinde değil, aşırı subvansiyonlu, aldatıcı bir denge üzerinde yaşamaktalar.

Bu destekler sınırlandığı anda, sistemin sürdürülemez olduğu ve çöküşü açıkça görülecektir.

 

Önümüzdeki Dönemde Sağlık Sektörünün Durumu Ne Olacak ?

Sağlık sektörünün geleceği, hükümetin alacağı kararlar, çıkaracağı yasa ve yönetmeliklerle de ilişkili görünmektedir.

Çıkarılan %100 fark olayı ile, sağlık işletmelerinin sınırları büyük ölçüde çizilmiştir. Bazılarının çıkmasında direttiği %20 fark kararı çıkmış olsaydı, özel sağlık kuruluşlarının hiçbiri mevcut koşullarda hizmet sürdüremez ve kapanmaya doğru giderlerdi.

%100 fark alabilme kararıyla, özel sağlık işletmelerinin “can çekişerek yaşayabilme” yolu açılmıştır. Çünkü, şu anda mevcut SGK-SUT fiyatları aynen uygulandığı takdirde, devlet hastaneleri ile, özel sağlık kuruluşları arasında %110 ile %140 arasında maliyet farkı bulunmaktadır. %100 fark oranı tam olarak uygulansa bile, bu maliyet farkı tam olarak kapanmayacak, özel sağlık kuruluşlarının %10-40 arasında bir maliyet açığı devam edecektir. Bu açığı kapatamayanlar piyasadan silineceklerdir. Bir kısmı ise, maliyetleri azaltarak ve etkin işletmecilik yollarını zorlayarak, varlıklarını sürdürmeye çalışacaklardır.

Ama kesin olan şudur ki, asla önemli bir gelir ve birikim sağlayamayacaklardır.

Bu söylenenler, SGK’lı hastalardan %100 fark alınabilmesi durumu için geçerlidir. Kaldı ki, %100 sınırı tavandır. Hükümet, bu fark sınırını %30, %40, %50 olarak da uygulayabilir. Muhtemelen de, belki bir süre için (örneğin yerel seçimlere kadar) %100 tavan sınırını uygulamayabilir. Bu durumda, SGK ile sözleşmeli kuruluşların durumu oldukça zorlaşacaktır.

Görünen odur ki :

Özel hastaneler ve tıp merkezlerinin, genelde SGK ile sözleşmesi bulunuyor. Bu gruptaki kuruluşları, %100 farkın altında bir fark alabilme (örneğin %40-50) kararı çıkarsa, oldukça zor günler bekliyor. Önemli bir kısmı, kapanmaya gidebilir. %100 fark kararı çıkarsa da, bir kısmı yine bu duruma ayak uyduramayacaklar ve sistem dışına çıkacaklardır. Sözleşmeye devam edenler ise, kar etmeden, zar-zor bir dengede gitmeye çalışacaklardır.

Polikliniklerle sözleşme yapılmıyor. Böyle sürdüğü takdirde sayıları azalacak, düşük sirkülasyonla ve sınırlı gelir-gider dengesiyle yaşamaya çalışacaklardır.

Muayenehanelerle de sözleşme yapılmıyor. Giderleri düşük olduğu için, belirli bir hasta potansiyeli olanlar yine varlıklarını sürdürecekler, az hastası olanlar, diğer kuruluşlar bünyesine sığınarak varlıklarını sürdürmeye çalışacaklardır.

Laboratuvarlar en zor durumdadır. SGK direkt olarak sözleşme yapmamaktadır. Hastane, tıp merkezi gibi kuruluşlarla sözleşme yapılmakta, bunlar da yapamadıkları testler için laboratuvarlarla sözleşme yapmaktadırlar. Ancak, hastane ve tıp merkezleri SGK’dan tam olarak SUT fiyatlarını (örneğin 100 birim) almakta, %100 fark da hastalardan aldıkları zaman, toplamda 200 birim olmakta, ancak laboratuvarlardan SUT fiyatları üzerinden indirim istemektedirler. Laboratuvar çaresiz şekilde %20 indirim yaptığı zaman, 80 birim alırken, özel hastaneler ve tıp merkezleri hastalardan aldığı farkla 200 birim almakta, ancak laboratuvarlara 80 birim ödemektedirler. Bu durumda, laboratuvarların ayakta kalma şansı bulunmamaktadır. Zaten çok sayıda laboratuvar kapanmış ya da kapanmak üzeredir.

Bu durumu, SGK’nın aldığı, laboratuvarlarla sözleşme yapmama kararı ortaya çıkarmış durumdadır. Böylelikle, bir hizmet birimi ortadan kalkmaktadır.

 

Bu Durumlar Ne Ölçüde Kalıcı Olabilir ?

Şu anda sağlık sisteminde yapılmakta olan değişiklikler, yapay dengeler oluşturmaktadır. Sisteme çok fazla müdahale edilmekte ve tümöral yapılar oluşturulmaktadır. Sistemin, kendi doğal akışında seyretmesi ve ayakları üzerinde yürümesine imkan tanınmamaktadır.

Hastalıklı yapıların ömrü ne kadarsa, şu anda oluşturulan sistem ve dengelerin ömrü de o kadar olacaktır. Muhtemelen, bu düzenlemelerin ömrü de uzun olmayacak, zorlamalarla oluşturulan sistemler, oluşan daha büyük problemler nedeniyle dağılacak, daha doğru dengeler üzerinde, daha sağlıklı bir sağlık sistemi oluşacaktır.

Türkiye’nin sahip olduğu bilgi potansiyeli, daha akılcı ve kalıcı bir sağlık sistemini kurabilecek düzeydedir.

Doç. Dr. Paşa GÖKTAŞ

TıpLab

Yorumlar