23 Aralık 2024
  • Ankara1°C
  • İstanbul7°C
  • Bursa5°C
  • Antalya10°C
  • İzmir10°C

MUAYENEHANELERİ KAPATMA SEVDASI YILDA 60 MİLYAR LİRAYA MAL OLUYOR

Prof.Dr. Paşa Göktaş

18 Aralık 2012 Salı 14:37

MUAYENEHANELERİ KAPATMA SEVDASI TÜRKİYE’YE YILDA

60 MİLYAR LİRAYA MAL OLMUYOR MU?

 

Yanlışı Durduramadık

 

Bir takım insanlar açıklamaya çalıştılar “Tam Gün” isimli yasanın gerçekte muayenehaneleri yok etme yasası olduğunu ve böyle bir saplantının da yanlış olduğunu. Aynı zamanda, bunun bedelinin de Türkiye’ye pahalıya patlayacağını.

 

Aslında, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi yargı kuruluşları da genelde Sağlık Bakanı’nın bu konuda yaptığı yanlışların aleyhine kararlar aldılar.

 

Ancak, bu uyarıların hiçbiri etkili olmadı ve Sağlık Bakanı’nın “kahramanca” mücadelesi ile, Tam Gün Yasası bir torbaya konularak, bir gece aniden çıkarılıverdi.

 

Türkiye de kucağına bir harcama bombasını almış oldu. Bu bomba büyüdükçe büyüyor, durdurulamıyor. Çünkü olayın esası yanlıştı, tamamıyla önyargılara, saplantılara dayalı duygularla hareket edildi. Bu duygular ucuz popülizmle de birleşince, Türkiye bu hataya sürüklendi.

 

Sonuçta da 10 yılda Türkiye’nin kamu sağlık harcamaları 5-6 milyar civarından, 69 milyar TL’ye kadar yükseldi. Hala da durdurulamıyor, çünkü yapısı böyle. Bu kafayla durdurulamaz.

 

Başbakan ve Kamuoyu Yanlış Yönlendirildi

 

Aslında Başbakan’ın da Tamgün Yasası konusunda uzun süre isteksiz kaldığını ve olaya çok da anlam veremediğini izledik. Ancak, maalesef Sayın Sağlık Bakanı “Muayenehane-hastane ilişkisini kesmeliyiz”, “Ben vatandaşıma öküzünü sattırmam” benzeri ucuz deyişlerle hem Başbakan’ı, hem de karar verici diğer bakanlar ve milletvekillerini zoraki de olsa ikna etti.

 

Olayın boyutu ve zararları iyi irdelenmeden, oldu-bittiyle bu yasa çıkarıldı.

 

Bugün de Türkiye bu yasanın altından kalkamıyor.

 

Muayenehane Ne Demektir?

 

Muayenehaneler, Sayın Sağlık Bakanı’nın yansıtmaya çalıştığı gibi fırsatçı, paragöz, halkı soymaya çalışan hekimlerin olduğu yerler midir?

 

Konumunu fırsata çevirmek isteyen insanlar olabilir. Böyle hekimler de olmuştur. Her meslek grubunda olmaktadır. Ancak bu durumdaki hekimlerin oranı çok küçük bir azınlıktır. Hekimlerin büyük çoğunluğu, kendi emeğiyle ve namusuyla çalışmasını sürdüren insanlardır. Asla, yansıtılmaya çalışıldığı gibi insanlar değildirler.

 

Tam Gün Yasası öncesinde hekimler, saat 16:00’ya kadar devlete hizmet edip, saat 16:00’dan sonra da muayenehanelerinde kendi emekleriyle, kendilerini tercih eden hastalara hizmet sunmaktaydılar.

 

Yani daha fazla çalışmaktaydılar.

 

Daha fazla vergi vermekteydiler.

 

İstihdam yaratmaktaydılar.

 

Devletten daha az ücret almaktaydılar.

 

Suçları, daha fazla çalışmak ve devlete daha ucuza mal olmaktı.

 

Bu nedenle suçlu görüldüler ve Tam Gün Yasası ile, daha fazla çalışmaları suç sayılarak muayenehanelerini kapatmaya zorlandılar.

 

Şimdi aynı doktorlar, saat en geç 17:00’de hastaneden ayrılıyorlar (Aslında çoğu yine aynı saatte). Balık tutmaya gidiyorlar. Geziyor, tozuyorlar. Devletten daha fazla ücret alıyorlar. Daha az çalışıyorlar, ama devlete maliyetleri daha fazla oluyor.

 

Böyle acayip bir durum olabilir mi?

 

Bir ülke, böyle bir akıl tutulmasına nasıl yakalanabilir?

 

Demek ki, akılsızlığın boyutu da yokmuş.

 

Bedelini de tüm ülke olarak ödemekteyiz.

 

Asıl Yolsuzluk Kamu Hastanelerinde

 

“Hastane-muayenehane ilişkisini keseceğiz” gerekçesiyle muayenehaneler kapatılırken, “Performans ve döner sermaye sistemi” isimli uygulamayla, daha büyük bir suistimalin kapıları açıldı.

 

Eskiden çok az sayıda hekim cüzi miktarlarla hastanelerde hasta takibi yaparken, şu anda kamu hastanelerinde hekimler, kitle halinde, performans puanı peşinde birbirlerini ezmekteler. İşlemler abartılıyor, puanı yüksek işlemlere saldırılıyor, puanı düşük işlemlerden kaçınılıyor. Getirilen sistem, hekimleri tanınamaz noktaya sürüklemiş durumdadır. Bu konuda çok sayıda şikayet yansıyor.

 

Tüm olanlar da hastaya oluyor. Çünkü tüm uygunsuz işlemler, devlet destekli bu sistemde hastanın hakları kurban edilerek yürütülüyor. Örneğin, hastaya ne kadar az masraf yapılırsa, o kadar fazla döner sermaye paylaşılıyor. Bu durum, gerekli birtakım tetkik ve işlemlerin yapılmamasına neden olabiliyor.

 

Böyle bir sistem olabilir mi?

 

Hasta kurban edilerek gelir artırılabilir mi?

 

Ama gelinen noktada, maalesef yaratılan sistem de bu şekle dönüşmüş durumdadır.

 

Üç-beş olumsuz örnekten kurtulalım derken, onun onlarca katı bir yolsuzluk sistemi temel sistem haline gelmiş oluyor.

 

Sağlık harcamaları da katlanarak gidiyor.

 

Sağlıkta Yılda 60 Milyar TL Farka Değecek Bir İyileşme Mi Oldu?

 

10 yıl önce, kamu sağlık harcamaları yılda 10 milyar TL’nin altındaydı. Bugün yılda 70 milyar TL civarında. Arada 60 milyar TL’lik bir fark var.

 

Herkes şu soruyu sormak durumundadır: Sağlık sisteminde her yıl 60 milyar TL ek harcama yapmaya değecek düzeyde bir iyileşme mi oluşmuştur?

 

Varsa, bu iyileşmeyi sağlamak için, yılda 60 milyar TL fazladan harcamak zorunda mıydık?

 

Yoksa, çok daha makul harcamalarla aynı sonucu alamaz mıydık?

 

Kesinlikle alınabilirdi.

 

Çünkü, halkta memnuniyet oluşturan durum, hekime erişimin kolaylaşmasıdır. Bu durum, büyük ölçüde sağlanıyor, özellikle de aile hekimleri ile. Sonuçta herkes eline bir reçete alabiliyor. Ama reçetenin kalitesine bakmıyor. Zaten anlayamaz da.

 

Ancak, bizzat sistemin içindeki insanların gözlemi, iç hizmet kalitesinin kötüleştiği yönündedir. Muhtemelen daha da kötüleşecektir. Çünkü hekimler mutsuzdur. Kendilerini  baskı altında hissediyorlar. Özgürce mesleklerini yapamıyorlar. Horlanıyorlar, bıçaklanıyorlar. Bu durumdaki insanlar kaliteli hizmet sunamazlar.

 

Yine şu soruyu sormak durumundayız: Yılda 60 milyar TL farkı ödeyecek düzeyde bir kalite iyileşmesi mi oldu?

 

  • Bu 60 milyar TL fark nerelere gidiyor? Ne ölçüde iyi kullanılıyor ya da çarçur ediliyor?
  • 340 milyar TL civarındaki bütçe gelirleri içinde, bu 60 milyar TL az para mıdır?
  • Bu miktarı daha  akılcı kullansak, Türkiye kendi ekonomik dengelerini daha iyi kuramaz mı?

 

Dış borç azalamaz mı? Cari açık kapanamaz mı? Bütçe açığı kapanamaz mı? Üretim-tüketim dengesi iyileşemez mi?

 

Tüm bu soruların tekrardan masa üzerine getirilmesinde yarar var.

 

Unutulmasın ki, Tam Gün Yasası daha önce iki kez denendi ve yanlıştan dönüldü. Şu andaki uygulamanın akıbeti de farklı olmayacaktır.

 

Çünkü, daha fazla çalışmak isteyen bir hekime, çalışmayı yasaklayan bir yasa kalıcı olamaz. Akla ve mantığa ters bir durumdur.

 

Ayrıca, Türkiye şu anda Tam Gün Yasası nedeniyle iyice yükselen sağlık giderlerini taşıyamıyor. Harcamalar, kurulan sistemin yapısı gereği, sürekli olarak yukarıya çıkmayı zorluyor.

 

Bu gidişe radikal bir neşter atmak gerekli görünmektedir.

 

O da, Tam Gün Yasası’nın iptali ve isteyen hekimlerin mesaiden sonra da çalışabilmelerinin serbest hale getirilmesidir.

 

Son Yargı Kararı

 

Yeni bir yargı kararından söz ediliyor. Dr. Abdurrahman Akbaş isimli meslektaşımız, devlet hastanesinde çalışmaya devam etmesine rağmen, muayenehanesini de sürdürmeye devam etmiş. Aleyhine Sağlık Bakanlığı tarafından işlem yapılmış ve memuriyetten atmak istemişler. Ancak, meslektaşımız açtığı davayı kazanmış. Bu, yeni bir durumdur.

 

Bu, hukukun hala ülkemizde var olduğunu ve temel normlarını kaybetmediğini göstermektedir.

 

Muhtemelen, er veya geç haklı ve akılcı  çözümler egemen hale gelecektir.

 

Dr. Paşa Göktaş

e-mail: [email protected]

Yorumlar