23 Kasım 2024
  • Ankara10°C
  • İstanbul18°C
  • Bursa22°C
  • Antalya14°C
  • İzmir19°C

ELİ ÖPÜLECEK REKTÖRLER…

Dr.Recai Yahyaoğlu

27 Eylül 2011 Salı 12:45

Türkiye üniversite öğretiminde sınır tanımaksızın bir çok farklı gelişmeye tanıklık ediyor.Lisans, yüksek lisans ve doktora diploması alan nitelikli insan sayısı çoğaldıkça ülkemizin dünya ve bölgesindeki siyasete, ekonomiye, entelektüel seviyeye olan katkısı her geçen yıl daha da artıyor.Son birkaç yıl içinde üniversite sayısındaki hızlı artış, bilimsel makale, araştırma ve tez yazımındaki ilerleme bilimsel araştırmalarda ülkemizin dünya sıralamasındaki derecesini olumlu yönde etkiliyor.

Geçmişte üniversiteler ne yazık ki siyaset yapılan yerler haline dönüşmüştü. Şimdilerde bilim üretilen merkezler haline geldiler. Sadece tam gün yasası yüzünden Tıp Fakültelerinde yapılan ameliyatlarn sayısı eskiye göre azaldı. İstifa eden bazı hocalar nedeniyle bu sezon eğitimin kalitesi düşebilir. Bazı başka sıkıntılar var ve onlarda bir süre içinde aşılacak sorunlar. Diğer bölümlerde hem eğitimin hem öğretimin kalitesi arttı. Son yapılan bazı değişikliklerle doçentlik için farklı kriterler getirildi.Bu kriterler hekimler camiasında eleştirildi ve önemli tartışmalara neden oldu.

Gelişmelerin güzel yanlarından birisi de üniversite okumuş olmanın geçmiş yıllara oranla halk tarafından daha fazla önemsenir hale gelmesi.Yeni açılan kamu, özel ve vakıf üniversitelerinde öğrenci sayısının çığ gibi artması bunu gösteriyor. Türk Milletinin bu konuda da büyük bir bilinçlenme yaşadığını görmek sevindirici… Artık aileler çocuklarının okumasını istiyorlar. Bu bağlamda yurt dışında yaşayan öğretim üyesi Türklerin Türkiye’ye dönmeleri ülkemizin akademik performansında çok etkili oldu…Geriye beyin göçünde dünya beşinciliğine ulaştık…Bunlar farkında olunmayan fakat çok önemli rakamlar…

Yeni kurulmasına rağmen son derece iyi bir başarı performansı gösteren Arel Üniversitesi, her yıl yeni hamleler yapıyor ve öğrenci isteğini gözeten, onun memnuniyeti önceleyen bir çalışma performansı gösteriyor.Yüksek öğrenimde gelişmenin önündeki en büyük engellerden birisi ve belki de en önemlisi öğrencinin istek ve önerilerinin dikkate alınmaması zaten..Nitekim öğrenci kimi zaman yaşı ilerlemiş mesleğinde önemli başarılar elde etmiş öğretim üyelerinin göremediği veya fark etmekte zorluk yaşadığı olumsuz şartları görebiliyor…Bu kriterin devlet, özel ve vakıf üniversitelerinin hepsinde oluşturulması gerekiyor…

Geçmişte olduğu gibi üniversite rektörleri siyasi veya politik demeçler veren öğretim üyeleri değiller. Onlar son zamanlarda hem görevlerini en iyi şekilde yapmanın gayretini yaşıyorlar hem de eğitim öğretim anlamında ciddi mesajlar vererek gençlere örnek teşkil ediyorlar. 10 Eylül 2011 cumartesi günü Star Gazetesinde dikkat çeken bir haber vardı. Arel Üniversitesi ve Rektörü olan Prof.Dr. Ömer Asım Saçlı hakkında. Üniversitede yapılan olumlu gelişmeleri anlatan bir haberdi. Bu haberin içinde rektör beyin harika mesajını içeren bir kısmı aynen aşağıda olduğu gibi yayınlandı.

 …‘EĞİTİMDEN KOPAMAM’

Emekli olunca LYS’ye gireceğim

Eğitime 40 yılını veren Arel Üniversitesi Rektörü ve fizik profesörü Prof. Saçlı emekli olduktan sonra üniversite sınavına girerek tarih ve coğrafya okumak için öğrencilerine rakip olmaya da hazırlanıyor. Prof. Saçlı’nın öğrencilere bir de tavsiyesi var: İstanbul’u tanımayan, atom mühendisi olsa kıymeti yok. Yaşadıkları şehri tanısınlar, spordan, kültürden geri kalmasınlar, eskilerin deyimiyle kamil insan olmak için bu lazım (1).

Bu kısacık haberde yazmakla bitirilemeyecek kadar güçlü mesajlar var. Okumanın yaşı yok. Mesleğinde zirveye yükselmesine rağmen hala okumak ve kendisini geliştirmek için insanın zamanı var.Kamil insan olmak farklı bir şey.Bunun için yaşadığın şehri, kültürünü, dünyayı tanımalısın. Yani insan akademik ve mesleki olarak en ileri seviyeye varsa da kendi hobileri ve ilgi alanlarında okumalıdır.Okumayı ve kendini geliştirmeyi aşamın olmazsa olmazı haline dönüştürmek ve kişisel kalitenin artması için son nefese kadar mücadele etmek…

Nitekim son yapılan araştırmalarda İngiltere, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde emekli olduktan sonra kendilerine yeni meslekler edinmek ve hayatlarına anlam katmak katmak için insanların tekrar Üniversite hayatına döndükleri tespit edilmiş. Bunun Türkiye içinde geçerli olduğu üniversite sıralarında tekrar okumaya başlamış orta yaş ve üzeri öğrencilerin artan sayılarından anlamak mümkün…

Örnek çok fakat sadece bir örnek daha verelim: Çanakkale 18 Mart Üniversitesi rektörü Sedat Laçiner.Türkiye’nin en genç rektörü olma ünvanına sahip Sedat Laçiner Star gazetesi köşesinde dış politika, iç siyaset ve özellikle eğitim konusunda önemli mesajlar veriyor. TV programlarıondan da takip edip anlamadığım kadarıyla kısa zamanda önemli mesafeler kazanmış değerli bir bilim insanı. Örneğin: “Neden bizim de bir Oxford’umuz yok?” (2) 22 Mayıs 2011 Pazar günü yayınlanan makalesi harika tespitler içeriyor…

Makaleden birkaç kısa paragraf: “Oxford’da 21.000 öğrenci okuyor. Öğrenci başına yapılan harcamada Türkiye ortalamasının 10 mislinden fazla harcama yapılıyor. Lisans düzeyinde her bir öğrenci en az 1 saat danışmanlık alabiliyor.

Öğrencilerin okuldan memnuniyet düzeyi yüzde 93. Mezunlarının yüzde 93’ü ilk 6 ayda istediği işe girebiliyor. Oxford’a kapasitesinin en az 5 misli başvuru oluyor. Buna kendisini buraya layık görmediği için hiç başvurmayan milyonlar dâhil değil.

Öğrencilerinin yüzde 60’dan fazlası 140 farklı ülkeden geliyor. ABD, Çin ve Almanya Oxford’da en çok öğrencisi olan ilk 3 ülke. Yunanistan’ın da 179 öğrencisi var. Türkiye listede yok.

Öğretim elemanlarının ise yüzde 40’dan fazlası 100 farklı ülkeden geliyor. Yabancı hocaların önemli bir kısmı ABD, Almanya, İtalya, Çin, Avustralya, Fransa, İrlanda, Hindistan ve Kanada’dan.” (2)

Prof. Dr. Laçiner’in bir başka makalesinden bazı notlarını paylaşalım.

Bu topraklarda en az 4.400 yıldır kütüphane olduğu kesin. Bu anlaşılabilir bir durum. Çünkü kütüphane demek, medeniyet demektir. Bu nedenle dünyanın en eski kütüphanelerini arayanlar en büyük medeniyetlerin kalıntılarında, yani Anadolu’da kütüphane izlerini bulabilirler. Bugün için de aynısını söylemek mümkündür: Dünyanın en güçlü ve en gelişmiş ülkelerini merak ediyorsanız dünyanın en büyük kütüphaneleri nerede oraya bakmalısınız.

İsrail’in bile gerisindeyiz

Dünyanın en büyük kütüphanesi ABD’dedir: Kongre Kütüphanesi. Koleksiyonlarında yaklaşık 30 milyon cilt kitap barındırıyor. Britanya Kütüphanesi de (İngiltere) fena değil, 14 milyon kitap, 150 milyon materyale ev sahipliği yapıyor. Alman Milli Kütüphanesi’ndeki materyal sayısı 25.4 milyon. Fransız Milli Kütüphanesi ise 30 milyon materyalin ve 14 milyon cilt kitabın sahibi. Fransızlar bu kütüphaneye her yıl 254 milyon eurodan fazla para ayırıyor. Rusya Milli Kütüphanesi’nin materyal sayısı 35 milyonu, kitap sayısı ise 15 milyonu buluyor. Çin Milli Kütüphanesi’nin raflarını 24,1 milyon kitap süslüyor. Her açıdan küçücük İsrail’in milli kütüphanesinde ise 5 milyondan fazla kitap var. Son yılların yükselen gücü Brezilya’nın merkez kütüphanesi de 9 milyondan fazla materyali bünyesinde barındırıyor.

Bizim milli kütüphanemizi soruyorsanız kitap sayısı tahminleri muhtelif. Kimi kaynaklarda 1 milyon geçiyor, kiminde 1,5 milyon. Toplam materyal sayısı ise 2 milyon civarında görünüyor. Anlayacağınız nüfus olarak 10 misli olduğumuz İsrail’in milli kütüphanesinin çeyreği kadar bile kitap koleksiyonuna sahip değiliz. Üstelik bizdeki milli kütüphane yukarıda saydıklarım arasında kullanımı en zor olanlardan. Aradığınız kitabı yerinde bulabilmek çok zor. Ayırdığımız bütçe olarak da sonlardayız.

Üniversite kütüphaneleri

Milli kütüphanelerde durum böyle. Yani pek parlak değil. Sanmayın ki üniversite kütüphanelerinde daha iyi bir durumdayız. Hayır, üniversite kütüphaneleri kategorisinde çok daha gerilerdeyiz. Anlayacağınız kitapsız üniversitecilik yapıyoruz (!)”(3)

Daha verilecek örnek ve yazılacaklar çok. Fakat şimdilik bu kadar yeterli. Bu ülkenin en önemli sorunu eğitim ve sağlıktır. Sağlıkta son gelişmelerle mesafe alındığı söylenebilir. Fakat eğitimde daha alınacak çok mesafe var.

Verdiğim iki örnekte görüldüğü gibi şimdinin yeni rektörleri eli öpülecek insanlar. Kafaları çalışıyor ve nasıl mesajlar vereceklerini çok iyi biliyorlar.Bu değerli bilim insanları vasıtasıyla Türkiye’de eğitim alanında büyük mesafeler alınacağına inancımız tamdır. Özellikle son seçimlerden sonra kurulan yeni kabinede görev alan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına geçen reformcu Bakan Prof.Dr.Ömer Dinçer Türk Eğitim Sistemini büyük bir revizyondan geçireceğe benziyor. Güzel gelişmeler var. Katkıda bulunanlara sonsuz teşekkürler…

 

(1)http://www.stargazete.com/egitim/diplomani-uzaktan-sec-haber-380780.htm

(2)http://www.stargazete.com/yazar/sedat-laciner/neden-bizim-de-bir-oxford-umuz-yok-haber-353307.htm

(3)http://www.stargazete.com/yazar/sedat-laciner/kitapsiz-kutuphanesiz-ulke-haber-360032.htm

Yorumlar