23 Aralık 2024
  • Ankara6°C
  • İstanbul11°C
  • Bursa8°C
  • Antalya12°C
  • İzmir13°C

ACİL KAVRAMI NEDİR VE ACİLDEKİ KESİNTİLER!

Av.Bülent Özer

26 Mart 2009 17:51

Acil kavramı nedir? Bu kavramı tanımlayabilecek yetkili merci neresidir? Bu tanımlama bilimsel temellere dayandırılmalı mıdır?

SGK ve Bakanlık ortak olarak Acil kavramını şöyle tanımlamışlar:

Acil haller; ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda, olayın meydana gelmesini takip eden 24 saat içinde en yakın sağlık kurum veya kuruluşuna başvurulmasını gerektiren ve ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığında hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır.

Ancak bu tanımlamayı SGK anlaşması olmayan merkezlere hasta acil olarak başvurursa ne olacak başlığı altında yapmışlar. Ama eczane ilaç ödemelerinde de ATT acil faturalandırmalarında da aynı tanıma bağlı kalınıyormuş.Faturayı inceleyen memurun yorumuna göre de ödemelerde tutarsızlıkların olduğunu (bazen hizmet veya ilaç için ödeme yapılan tanı, bir başka sefer acil değildir denilerek ödenmiyormuş.) eczacı ve ATT işletmecisi arkadaşlarımdan duymaktayım. Yukarıdaki tanım oldukça yoruma açık gördüğünüz üzere. Biz doktorlar bile bunu yorumlarken oturup bir süre tıbbi bilgilerimizi gözden geçirme ihtiyacı duyuyoruz ve farklı fikirler üretebiliyoruz. Peki yukarıdaki tanımı yorumlayıp ödeme yapacak kişiler kimlerdir? Bir hekimin acil görevi sırasında oturup düşünüp vakanın acil olduğuna karar verip, muayene edip ilacını yazdığı hastalığa yukarıdaki tanımı okuyarak: hayır, bu acil bir durum değildir yorumu getirip ödeme yapmayan kimlerdir? Deontoloji gereği bir hekim bir başka hekimin koyduğu tanıya ve reçeteye müdahale edemezken, bir hekimin verdiği istirahat raporunu bile iptal edebilmek için etik bir kurul, tam teşekküllü hastane heyet raporu gerekirken, lise mezunu bir memurun yukarıdaki tanımlamayı okuyup kafasından yorumlayıp, hekimin altına imza ve kaşesini bastığı acil tanısını iptal edebilmesi sizce kanuni ve ahlaki midir?

"Grip acil bir durum değildir" demiş sayın SGK başkanı. Peki acil polikliniğe başvuran hasta benim hastalığımın tanısı budur diyerek mi gelmektedir? Gecenin üçünde her tarafım ağrıyor nefes alamıyorum, üşüyorum diyen hastayı kalkıp muayene ettikten sonra, hastaya grip tanısı koyduktan sonra kurum yaptığı hizmetin bedelini alamayacak mı?

Acil servise bayılma hikayesi ile gelen hastada hipoglisemi mi yoksa konversiyon mu olduğunu anlamak için acil hekimlerinin ne gibi evrimler geçirip, yetenekler kazanıp, hangi Hero's karakterine dönüşmesi beklenmektedir?

Yorumlarınızı bekliyorum. Bu konuda hekimlerin bir şekilde tepkilerini dile getirmeleri gerek diye düşünüyorum.

Bana, halsizlik ve çarpıntı ile gelen hastaya muayene edip hemogramında hemoglobini 8 görünce yazdığım demir ilacını acil kabul etmeyip ödemeyen SGK, sağlık ocağında günde 150 hasta bakan arkadaşımın anamnez ile yazdığı demir ilacını ödemekte. Ben bir konuda tanımlamalar yapılacaksa bunun bilimsel temellere dayandırılmasını, detaylı sınıflandırılmasını istiyorum. Üniversitelerin her anabilim dalından seçilecek kurullar o anabilim dalının acil kavramını tanımlamalıdır. İşi konusunda uzman olana sormalıyız.

Stres baş ağrısının, ağır depresyonun acil olmadığını kim iddia edebilir? Ancak birkaç hasta müdahale edilmediği için zarar görecek ki (suisit veya cinnet vs.. vs..) o zaman bu tanımlamalar yapılsın. Ve hastanın mağduriyetinin faturası da o zamana kadar geçen sürede yine hekimlere çıkarılacaktır buna emin olabilirsiniz.

Nitekim vatandaşın mağdur olduğu konularda ülkemizde hiçbir zaman sistem sorgulanmamakta, mağduriyete giden basamakların en sonuncusu sorumlu tutulmaktadır. Geçtiğimiz dönemlerde artan kredi kartı borçları nedeniyle birkaç kişi intihar edene yada ailesini katledene kadar, kart faizleri konusunda düzenleme yapılması gereği düşünülmemişti. Ve tabi ki hatıralarda da o filmin kötü karakteri olarak bankalar kaldı sadece. Vatandaşın kredi kartına neden o kadar borçlanmak zorunda olduğu konusu üzerinde duran olmadı.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde asistan doktor olarak çalışan arkadaşıma hocaları ve tüm psikiyatri bilimsel kaynakları; acil nöbetleri esnasında, intihar düşüncesi olan (hatta intihar kelimesini kullanması bile yeterliymiş) depresif hastanın hastaneye yatırılması endikasyonu olduğunu salık verirken; bu hasta bir tıp merkezinin Acil polikliniğinde değerlendirilecek, muayene edilecek, aciliyette değil midir? 2003 yılında ben devlette pratisyen hekim olarak çalışıyorken, Sağlık Bakanlığı bu konuda hizmet içi eğitime bile almıştı pratisyenleri. Bir psikiyatri uzman hekiminin de bunları anlattığını hatırlıyorum. Zaten acilde hastaya psikoterapi yapılmasının mümkün olmadığı aşikardır. Hastanın psikolojik durumunun aciliyeti farkedildiğinde gerekli bölüme sevki yapılır, hastanın ve yakınlarının sosyo-kültürel durumuna göre hastalığı hakkında bilgi verilir ve uzman hekime ulaşıncaya kadar geçecek süre içinde hastalığının ilerlemesini engelleyecek medikal tedavi ve öneriler verilebilir. Bunun da hastaya zararı değil faydası olur.

Miyaljiyi acilden tanı olarak bile kabul etmiyorlar. MI ile ayırıcı tanıyı EKG çekmeden muayene etmeden nasıl koyabiliriz? Baktık ki hasta MI değil de miyalji. Kas gevşetici, analjezik yazamayacak mıyız onu acile getiren rahatsızlığını gidermek için. Ya da yazarsak hastanın ve çalıştığımız merkezin mağdur olmaması için yalan bir teşhis yazıp altına imza ve kaşe mi basacağız? Oysa biz o kaşelerimizi alırken:

"Hekimlik mesleği üyeleri arasına katıldığım şu anda, hayatımı insanlık yoluna adayacağımı açıkça bildiriyor ve söz veriyorum. Hocalarıma saygı ve gönül borcumu her zaman koruyacağıma, sanatımı vicdanımın buyrukları doğrultusunda dikkat ve özenle yerine getireceğime, hasta ve toplumun sağlığını baş görev sayacağıma, benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini sürdüreceğime, meslektaşlarımı kardeş bileceğime, Din, Milliyet, Irk, siyasi eğilim ya da toplumsal sınıf ayrımlarının görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime, İnsan hayatına kesinlikle saygı göstereceğime, baskı altında kalsam bile tıp bilgilerimi insanlık değer ve yasalarına karşı kullanmayacağıma, açıkça, özgürce ve namusum üzerine and içerim."

Diyerek yemin ettik. Ve bu yeminden sonra bize dokunulmazlık da verilmedi.Tam tersi sistemin günah keçileri olduk. Ben ve benim gibi yeminine sadık, mesleğinin kutsallığına inanan hekim arkadaşlarım adına sistem kurbanı olmayı reddediyorum. Vatandaşın yararına olan bir uygulamada suistimaller yapılıyor diye yasaklar getirilip, yanlışı daha büyük yanlışlıklarla düzeltmeye çalışmak Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanlığı’na yakışmaz. Benim ülkemin Sağlık Bakanlığı’nın uygulamaları bilimsel ve adil olmalı. Suistimali yasakla çözmeye çalışmak, denetimdeki eksikliği görmezden gelmektir. Denetim de devletin görevidir. Aramızda yabani ot varsa ayıklansın, meslek ahlakına aykırı davrananlar her meslek grubunda olması gerektiği gibi bizim mesleğimizde de hesabını versin. Yanlış yapandan hesabı sorulmalı, bu yanlışı düzeltebilmek uğruna idealist ve mesleğini seven insanların meslek onurlarıyla oynanmamalıdır. Nitekim günümüzde tıp mesleği adına bir tek o kaldı elimizde diye düşünüyorum.

Dr.Zeynep Cingü Meriç

Yorumlar