21 Kasım 2024
  • Ankara14°C
  • İstanbul6°C
  • Bursa8°C
  • Antalya15°C
  • İzmir19°C
SAĞLIK ANSİKLOPEDİSİ

ŞARBON, BİYOLOJİK VE KİMYASAL SİLAHLAR

Eylül ayında New York’ta gerçekleşen terörist saldırıdan sonra, tüm dünya medyasında, teröristlerin kullanabileceği yeni silahlar ve saldırı yöntemleri üzerine haberler, yorumlar görülmeye başlandı. En fazla kaygı duyulan konulardan biri de teröristlerin kimyasal ve biyolojik silahları ele geçirip geçirmedikleri, kimyasal veya biyolojik silahların ne kadar büyük tehdit oluşturduklarıydı. Medyada yayınlanan haberler kimyasal ve biyolojik silahlar konusunda bilgiye sahip olmayan geniş halk kitlelerinin merak ve kaygısını artırmaktadır. Bu nedenle konunun ayrıntıları ile ele alınmasında fayda vardır.

Kimyasal silahlar;

Sarin, VX, Hardal Gazı, Siyanür gibi gazlardır. Bu kimyasal maddelerin canlılar üzerindeki genel etkileri, hava veya deri yolu ile canlının dolaşımına katılması ile, canlının hayatsal öneme sahip çeşitli fonksiyonlarını durdurması ve hızla öldürmesidir. Bu grup silahlar halen terör amaçlı olarak kullanılmıştır. Japonya’da 1995’te bir tarikatın metroya sarin gazı atması ile 12 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi hastalanmıştır.

Biyolojik silah olarak kullanılma potansiyeli olan canlılar ise sağlık çevrelerince iyi bilinen mikroplardır.

Şarbon etkeninin sporu solunum veya sindirim yolu ile alınırsa çok yüksek oranda ölümle sonuçlanan bir infeksiyon oluşturur. Veba, tularemi, ruam etkenlerinin oluşturdukları hastalıklar da hızla yayılmaları nedeniyle potansiyel silah tehlikesi taşımaktadırlar.

Botilismus toksini, bilinen en öldürücü etkiye sahip toksindir. Çiçek ve ebola virusleri en korkulan biyolojik silahlar olarak değerlendirilmektedir. Çiçek hastalığı, insanlığı yüzlerce yıl kırıp geçirdikten sonra yeryüzünden insan çabasıyla silinen ilk hastalıktır. En son çiçek hastalığı vakası 1977 yılında kaydedilmiştir ve dünya sağlık örgütünün kararı ile son yirmi yılda doğan kişiler artık çiçek aşısına karşı aşılanmamışlardır. Hastalık etkeni Dünya ağlık Örgütü denetiminde çok az ayıda laboratuvarda saklanmaktadır.

Öte yandan konuyu terörizmle bu kadar ilgili hale getiren durum eski sovyet cumhuriyetinin biyolojik silah programı çerçevesinde bu mikrobun çeşitli laboratuvarlarda bulunabileceği ve kontrolsüz bir şekilde teröristlerin eline geçme olasılığıdır. Tasarlanan senaryolara göre, çiçek virüsü en fazla zarara ve ölüme yolaçabilecek biyolojik saldırı aracıdır.

Kimyasal ve byolojik silahların bu özelliklerine karşın, halkta bir panik havası yaratmadan bu saldırıların hangi yollarla ve hangi olasılıklarla gerçekleşebileceğini irdelememiz gereklidir:

Teröristlerin bir kimyasal silahı elde edip saldırıda kullanması en yüksek olasılık gibi görülmektedir. Öte yandan bu kimyasal maddeleri üretmek veya depolamak belli teknik yeterlilikleri gerektirdiğinden, teröristlerin bu maddeleri kitlesel tehditler oluşturacak miktarlarda saklayabilmeleri çok olası görülmemekte, buna karşın izole bölgelerde daha küçük gruplara (örneğin bir metro istasyonu veya bir süpermarket gibi) saldırı için yeterli kimyasal silahı temin ve saklama olasılıkları daha yüksek sayılmaktadır. Ayrıca, terörün temel amaçlarından birinin panik duygusu yaratmak olduğu gözönüne alınırsa, çok hızla etki eden kimyasal saldırının teröristlerin işine geleceği açıktır.

Biyolojik silahlarla saldırılar kimyasal silahlardan önemli ölçüde farklılıklar gösterecektir. Öncelikle, biyolojik bir saldırı sessiz gerçekleşecektir. Ortaya çıkacak hastalıkla ilgili belirtiler en erken iki gün sonra çıkacağından ve ortaya çıktıktan sonra genişleme potansiyeli daha da artacağından biyolojik bir saldırı olursa, saldırı sonucunda kitlesel ölümlerin olma olasılığı daha yüksektir.

Öte yandan terör uzmanları ve stratejistler, herhangi bir biyolojik veya kimyasal saldırının medyaya yansıyan boyutlardan daha dar kapsamlı etkiler ortaya çıkaracağını düşünmektedirler. Bu uzmanların gösterdikleri örnek, Japonya’da terörist atak düzenleyen dinci bir tarikatın saldırılarıdır. 1990 – 1993 yılları arasında çevreye 5 kez botilismus toksini ve 4 kez de şarbon sporları dağıtan bu grubun saldırılarında herhangi bir hasar ortaya çıkmamıştır. Aynı grubun 1995’te Tokyo metrosuna yaptığı sarin gazı saldırısında da sadece 12 kişi ölmüştür. Bu grup yüksek teknolojiye sahip olmasına karşın (bir kimya fabrikaları vardı) başarılı olamamıştır.

Sonuç Olarak;

Kimyasal veya biyolojik araçları kullanarak gerçekleşecek bir terörist saldırı olasılığı, günümüz toplumunda bulunmasına karşın; bu saldırılara karşı bireysel olarak önlem alma olasılığımız hemen hemen yok gibidir. Kişisel olarak alınabilecek tedbirler, belirsiz durumlara karşı daha dikkatli ve tedbirli davranmak olarak özetlenebilir. Buna karşın özellikle sağlık sisteminin böyle bir saldırıya karşı hazır hale getirilmesi ve gerek aşı gerekse hızla ilaç tedavisinin yapılması için gerekli stokların oluşturulması gereklidir.

Bir Saldırıdan Korunmak İçin Neler Yapılabilir?

Kimyasal bir saldırı olursa bunun ilk belirtileri göz ve ciğerlerde irritasyon bulguları olacaktır. Bunu giderek ağırlaşan sinir sistemi belirtileri alabilir. Kimyasal saldırıların, genel olarak, ortaya çıktığı yerden çok uzağa yayılmayacağını söyleyebiliriz. Batı medyasında, kişisel korunma için gaz maskesi kullanmaktan bahsedilmektedir. Bunun pratik bir anlamı olmayacaktır. Çünkü hem maske ile 24 saat yaşamak pek olası değildir hem de maskelerin filtreleri de tükenen ve belli aralıklarla değiştirilmesi gereken parçalardır. Halka yapılabilecek tek uyarı nedeni belirlenemeyen gözleri ve solunum yollarını tahriş eden durumlarda hızla olay yerini terketmeye çalışmaktır.

Biyolojik bir saldırıya uğrayan kişi büyük olasılıkla olay anını farketmeyecektir. Burada ana görev hastalanan kişileri ilk görecek olan birinci basamak hekimleri veya acil servis hekimlerine düşmektedir. Alışılmıştan sık ortaya çıkan, benzerlikler gösteren hastalık tabloları ileri değerlendirme için bir uyarı olmalıdır. Bir hastalık teşhis edilir edilmez koruyucu tedbirler alınmasında en yüksek hızla çaba gösterilmelidir. Çünkü büyük olasılıkla olay ne kadar erken kontrol altına alınırsa, ölümler de logaritmik olarak o oranda azalacaktır. Son günlerde örneğini gördüğümüz; posta ile gelen kaynağı ve içeriği belirsiz paketlerle saldırı olasılığına karşı, böyle paketleri açmamak, eğer açılırsa ve/veya içinden herhangi bir şey (örneğin toz) dökülürse, dökülenleri temizlemeye çalışmadan üzerini kapatmak ve o bölgeyi terketmek, ayrıca ellerin sabunlu su ile iyice yıkanması önerilmektedir. Saldırıdan korunma için aşılanma olası bir yol olmasına karşılık hem aşı stoklarındaki yetersizlikler, hem de maliyetleri nedeniyle pratik değildir. Örneğin, Amerikan yetkilileri yüksek miktarlarda çiçek aşısı üretme kararı almalarına karşın aşıların 2004 yılına kadar hazır olması beklenmemektedir.