22 Kasım 2024
  • Ankara17°C
  • İstanbul18°C
  • Bursa19°C
  • Antalya20°C
  • İzmir21°C

SİGARA VE ALKOLÜ BIRAKMAK KANSER RİSKİNİ YÜZDE 50 AZALTIYOR

Alkol tüketimi ve HPV virüsü daha yaygın olduğu için geniz ve ağız içi kanserleri Avrupa ve Amerika’da daha yaygın. Ancak ırklardan çok bölgelerdeki yaşam şekilleri bu kanserde etkili oluyor

Sigara ve alkolü bırakmak kanser riskini yüzde 50 azaltıyor

10 Ocak 2017 Salı 14:32


Baş ve boyun kanserlerinin en büyük tetikçileri olan sigarayı ve alkolü bırakmak, hastalığın görülme oranını yüzde 50 azaltıyor. Erken teşhiste ise başarı oranı yüzde 80. Ancak birçok hastanın tedavinin kozmetik sonuçlarından korktukları için hekime başvurmadığını ve tedavide geç kalındığını söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Radyasyon Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Berrin Pehlivan, "Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında hem cerrahi, hem de radyoterapideki güncel yöntemler, baş ve boyun kanserlerinde fonksiyonel ve kozmetik olarak hastalarımızı üzmeden tedavi etmeye olanak sağlıyor" diyor. Doç. Dr. Berrin Pehlivan, konuyla ilgili bilgiler verdi...

AVRUPA VE AMERİKA'DA YAYGIN

Nasopharynks dediğimiz burnun arka kısmında görülen kanserler, başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinde endemik olarak sık görülür. Alkol tüketimi ve HPV virüsü daha yaygın olduğu için geniz ve ağız içi kanserleri Avrupa ve Amerika'da daha yaygındır. Ancak ırklardan çok bölgelerdeki yaşam şekilleri etkilidir. Baş ve boyun kanserleri için meslek hastalığı diyemeyiz ancak paranazal (sinüs) kanserleri odun kesen işçilerde daha fazla gözlenir.

 Baş ve boyun kanserleri insan vücudunun en dikkat çeken bölgesinde ortaya çıkar, yerleşim yerleri itibariyle erken teşhis imkanı daha fazladır. Baş-boyun bölgesinde şişlik ve hassasiyet, ses kısıklığı, yutmada, konuşmada zorluk, işitme problemleri, dilde ağrı, ağız içinde veya ciltte geçmeyen inatçı yaralar oluşması durumunda mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanına başvurulmalıdır.

TEŞHİS BİYOPSİ İLE KONULUR

Baş ve boyun kanserleri, erken evrede yakalanırsa tedavide yüzde 80 oranında başarı sağlanır ancak ileri evrede teşhis edildiğinde tüm tedavi alternatiflerine rağmen başarı oranı düşüktür. Hastaların birçoğu kendilerindeki belirtileri fark ettikleri halde alabilecekleri tanıdan ve tedavide yüz bölgesinde oluşacak deformasyondan korktukları için doktora başvurmaktan çekiniyorlar. Ancak bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında hem cerrahi, hem de radyoterapideki güncel yöntemler; görsel olarak da hastalarımızı üzmeden tedavi etmeye olanak sağlıyor.

Baş ve boyun kanserlerinde asıl teşhis biyopsi yapılarak konur. Ancak şikayetlerle doktora başvurulduğunda fizik muayene ve endoskopinin yanı sıra bilgisayarlı tomografi, MR ve pozitro emisyon tomografi dediğimiz PET'den yararlanılır.

BİRDEN ÇOK EKİP ÇALIŞIR

Baş-boyun kanserlerinin tedavisi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Tedavilerin nasıl yapılması gerektiğine kulak burun boğaz, radyasyon onkoloji ve medikal onkoloji uzmanlarının yanı sıra plastik cerrahlar, diş hekimleri, radyolog, patolog ve diyetisyenlerin de katıldığı multidisipliner tümör konseylerinde karar verilmesi gerekir.

 Yutma, konuşma, işitme ve koku alma gibi birçok önemli fonksiyonu barındıran, aynı zamanda kozmetik öneme sahip bu bölgenin kanserlerinin tedavisinde; görsel bütünlüğün ve fonksiyonların korunması ve hastanın tedavi süreci sonrasındaki hayat kalitesinin etkilenmemesi için tüm bu branşların beraber çalışması büyük önem taşıyor.

 Güncel yaklaşımlar her ne kadar evreye göre değişiklik gösterse de cerrahi, kemoterapi ve radyoterapiden biri ya da hepsinden yararlanılmaktadır. Kanser ileri evrede yakalandığı zaman ise iki tedavi seçeneği bulunmaktadır. Cerrahi ve sonrasında radyoterapi/kemoradyoterapi veya organ koruyucu yaklaşımın parçası olarak doğrudan cerrahi olmadan eşzamanlı kemoradyoterapi planlanır. Hastalık ve tedavi sürecinde önemli olan noktalardan biri de hastalarımızın hayat kalitesidir. Tedavi edilmeleri kadar tedavi sırasındaki ve sonrasındaki hayat kalitesinin sağlanması da önemlidir.

IŞIN TEDAVİSİ ETKİLİ


 Moleküler biyoloji, genetik ve immünoloji (bağışıklık bilimi) alanında son yıllardaki keşif ve yenilikler, tümör gelişiminde moleküler düzeydeki odakların belirlenmesini sağlamıştır. Bu bilgiler de kanser gelişimin daha iyi anlaşılmasına ve klinik uygulamalara aktarılmasına yardımcı olmaktadır.

 Baş ve boyun kanserlerinde cerrahi, kemoterapi, ve diğer ilaçlarla uygulanan radyoterapi yöntemlerinde teknolojik gelişmelere bağlı olarak tedavi mantalitesi de değişmiştir. Işınların mümkün olduğunca hastalıklı dokuya yönlendirilmesi, diğer alanların en az doza maruz kalmasını sağlayacak yöntemler geliştirilmiştir.

 Günümüzde tedavi başarısından bahsederken sadece bölgesel kontrol ya da sağ kalım oranlarını değil, hastanın tedavi sırasındaki ve sonrasındaki hayat kalitesini de dikkate almaktayız. Kanser hastalarının artık uzun bir yaşam süreleri var ve tedavi süreçleri tamamlandıktan sonra hayatlarına normal bir şekilde devam etmeleri de en az tedavi edilip bu hastalıktan iyileşmeleri kadar önemlidir.

YILDA BİR KEZ DİŞ KONTROLÜ RİSKİ AZALTIR

 Baş ve boyun kanseri riskini azaltmak için nelere dikkat etmeliyiz? 
Baş boyun kanserlerinin en sık nedenleri olan sigara ve alkol kullanımından vazgeçilmesi, kanserden korunmayı ve bu tür kanserlerin yarı yarıya ortadan kaldırılmasını sağlıyor. Bunun yanında ağız içi hijyen de çok önemlidir. Dişlerin sık sık fırçalanması, ağız temizleme suları kullanılması, yılda bir kez düzenli diş kontrolü ve ağız içinde tahrişe sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılması bu kanserlerden korunmada alınacak önlemlerdir. HPV aşısının, kadın genital kanserleri üzerindeki koruyucu etkisini baş-boyun kanserlerinde de gösterebileceği tahmin edilse de baş-boyun kanserleri üzerindeki koruyucu etkisini gösteren bir çalışma henüz bulunmamaktadır.

ÇİNKO VE SELENYUM EKSİKLİĞİ NEDEN OLABİLİR

Selenyum ve çinko eksikliği ağızda yaralara ve tiroid bozukluklarına neden olur. Bu nedenle çinko ve selenyum eksikliğine dikkat etmek gerekiyor. Bu eksiklikler ağız sağlığını bozuyor, bu da dikkat edilmediğinde ağız kanserine neden olabilir. Bu nedenle balık, sebze, yumurta, tahıllı ürünler gibi selenyumdan zengin, süt, patates, fasulye gibi çinkodan zengin besinlerin yeterli miktarda tüketilmesine özen gösterilmelidir.

Didem SEYMEN

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
SON DAKİKA