PANİK ATAĞI CİDDİYE ALIN!
Panik çok ani ve beklenmedik şekilde gelişen, kişiyi çaresiz ve işlevsiz kılan yoğun bir korku ve panik halidir. İşte belirtileri ve tedavi süreci...
10 Ekim 2012 Çarşamba 11:09
Panik çok ani ve beklenmedik şekilde gelişen, kişiyi çaresiz ve işlevsiz kılan yoğun bir korku ve panik halidir. Bu atakların en büyük özelliği kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, nefes alamama, mide bulantısı, baş dönmesi, el ve ayaklarda uyuşma, titreme, sıcak basmaları gibi birtakım bedensel şikayetlerin bu korku haline eşlik etmesidir. Bu şikayetlerin yanı sıra kişi o esnada kontrolünü kaybedeceğine, bayılacağına, kalp krizi geçireceğine, öleceğine veya kimsenin ona yardımcı olamayacağına dair ciddi endişeler yaşar. Bu ataklar, yaşayan kişi tarafından hem fiziksel hem de duygusal olarak oldukça zorlayıcı ve yorucu deneyimler olarak tanımlanabilir. Öyle ki, atakların sonrasında sakinleşmek ya da atakların etkisinden kurtulmak oldukça uzun süreler alabilmektedir. Zaman zaman bu ataklar gece uykuları sırasında da görülebilir. Gün içerisinde yaşananlara oranla sıklığı daha az olmasına rağmen bu ataklar, kişiyi sebepsiz bir korku ile aniden uykusundan uyandırabilir ve kişinin sakinleşerek kendine gelmesi epey uzun zaman alabilir.
Ataklar daha çok geceleri görülür!
Çok tipik olarak fiziksel bir sebebi olmadan tekrarlayıcı birden çok atak geçiren, yeniden bir atak geçireceğine ve kontrolünü kaybedeceğine dair ciddi korkuları olan ve bu ataklar ışığında davranışlarında çeşitli değişiklikler ve kısıtlamalar yaşayan insanlar bu noktada panik bozukluk tanısı alırlar. Burada ayırıcı tanı konusu önem kazanmaktadır; zira, diğer anksiyete spektrumundaki hastalıklarda, posttravmatik stres bozukluğunda, ya da bazı maddelerin intoksikasyonu ya da geriçekilme reaksiyonlarında da panik atağa benzer seyirler gösterebilir. Ayırıcı tanı tedavini seyri açısında büyük önem teşkil etmektedir.
Panik atak kadınlarda daha sık görülüyor!
Genellikle kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülen ve yaşamın çeşitli dönemlerinde de ortaya çıkmasına rağmen en sık genç yetişkinlikte kendine gösteren panik atağın ortaya çıkışını anlamak üzere günümüzde değin birçok teori ortaya atılmış. Özellikle son yıllarda bu konudaki araştırmaların sayısında artışlar meydana gelmiştir. Bunların en ünlülerinden biri “korkunun korkusu” ya da başka bir deyişle “korkudan korkmak” kavramından yola çıkarak bedensel duyumların bir kez kaygıyla eşleştiğinde takip eden her seferinde bu duyumların kaygı ve korkunun habercisi, tetikleyicisi haline gelebildiğini ifade etmektedir. Bu döngüye ek olarak söz konusu kişi aynı zamanda bedeninde gelişen fiziksel semptomları da bir felaket gibi yorumlamaktadır. Bu yorumlar da kaygı ve korkunun daha da artmasına sebebiyet vererek döngüyü daha da kuvvetlendirmektedir.
Kendini çok dinleyen Panik atağa daha yatkın!
Panik atak aynı zamanda son yıllarda kaygıya duyarlılık kavramı ile de ilişkilendirilmektedir. Buna göre son yıllarda yapılan birçok yabancı kaynaklı araştırma vücudundaki değişimlere hassas olan, fiziksel semptomları felaket olarak yorumlamaya daha yatkın olarak tanımlanan kaygı hassasiyeti yüksek insanların panik atak geçirme risklerinin bu hassasiyeti daha az olan insanlara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bunu destekler nitelikte, bu atakların duygu ve düşüncelerden daha çok bedensel duyumlarına odaklanan ve duygularını söze dökme becerileri görece daha zayıf olan kişilerde görüldüğünü de söylemek mümkündür. Bu kişilerin daha çok zihninin bedensel duyumlarla ve değişikliklerle meşgul olduğu söylenebilir. Halk arasındaki tabiriyle belki “kendini, bedenini sık sık dinleyen” kişiler bu gruba rahatlıkla dahil edilebilirler.
Kayıplar ilk atağı tetikleyebilir!
Biyopsikososyal yaklaşım ise diğer birçok duygusal sıkıntıda olduğu gibi paniğin biyolojik hassasiyetler, düşünce şekli, ve birtakım sosyal stresörlerin birleşimi ile ortaya çıktığını ifade etmektedir. En başta genetik geçirgenliğin etkili olduğunu, ailesinde panik atak yaşayan bireyler bulunan kişilerin hayatlarının bir döneminde benzer ataklar geçirme olasılıklarının böyle bir aile öyküsü olmayanlara oranla elbette ki daha fazla olacağı bilinmektedir. Bu yönde ortaya atılan başka bir teori ise vücudumuzun gerçek ve fiziksel bir tehdit karşısında harekete geçen ve kendimizi korumamıza yol açan bir dizi fiziksel ve zihinsel mekanizmalardan oluşan alarm sisteminin ortada gerçek bir tehdit ya da tehlike yokken gereksiz yere harekete geçmesi şeklinde açıklanabilir. Buradaki temel mekanizmalardan birinin kişinin içinde bulunduğu durumu yanlış yorumlaması olduğu belirtilmekte olsa da yine de bu durumun tam olarak nasıl ortaya çıktığı sorusu henüz tam bir yanıta kavuşmamıştır. Atakları tetikleyici sosyal faktörlere bakacak olursak ilk atağın genellikle kayıpla bağlantılı bir stres faktörü ile tetiklenebildiğini söylemek mümkündür. Örneğin geçirilen büyük bir hastalık, bir yakının ölümü, iş yaşamında bir stres, veya büyük değişimler atakları tetikleyebilmektedir. Bunun yanı sıra birçok araştırma geçmişinde fiziksel ya da cinsel taciz öyküsü olan kişilerin bu atakları yaşama riskinin böyle bir yaşam öyküsü bulunmayan kişilere oranla daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Genellikle panik atağa depresyon eşlik eder!
Panik ataklara yönelik yapılan araştırmalar ve klinik bulgular hastalık sürecini en çok etkileyen faktörlerin yaşanan panik atakların sıklığı, kaygının derecesi ile panik bozukluğa sıklıkla eşlik eden depresyon gibi diğer zorlanmaların varlığı olduğunu göstermektedir. Bunların yanı sıra hastalığın sürecini ve devamlılığını etkileyen en önemli faktörlerden biri ise birçok hastada görülebilen kaçınma davranışıdır. Buna göre, kişi bir kez bir yerde panik atak geçirdiğinde yeniden atak gelecek diye korkarak gerçek dışı bir korku geliştirebilir ve bu durumlardan ve ortamlardan kaçınmaya başlayabilir. Bu bazen öyle bir noktaya varabilir ki kişi evinden çıkmaya korkar hale gelebilir. Bu durum agorafobinin eşlik ettiği panik bozukluk olarak tanımlanır ve agorafobinin geliştiği durumlar, ya da daha genel bir deyişle kaçma ve kaçınmanın eşlik ettiği durumlar hastalığın sürmesine ve daha kötü bir prognozu olmasına büyük etki eder. Böyle bir durum elbette ki bu atakların kişinin kendini birçok aktiviteden de alıkoyması anlamına gelerek yaşamını iyice kısıtlamaya başlaması açısından da büyük önem taşır.
Panik atak mutlaka tedavi edilmeli!
Hem klinik bulgular hem de bu alanda yapılan araştırmalar panik atakların tedavi edilmemesi durumunda kendiliğinden geçme ihtimalinin neredeyse yok denecek kadar az olduğunu, ciddi anlamda kronikleşebilme riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bu atakların yaşanması halinde tedaviye başvurmak oldukça önemlidir. Ancak bu hastalar çoğunlukla birçok tıbbi tetkikten geçmiş şekilde ruh sağlığı uzmanlarına ulaşırlar. Bu birçok hasta için aslında son duraktır. Çünkü ilk etapta kendilerine bir şey olacağından korkarak panik içerisinde hastanelere veya en yakın sağlık kuruluşlarına başvururlar. Fakat aldıkları sonuç bir anlamda hayalkırıklığı yaratma derecesindedir çünkü sonuçlar bedensel şikayetlerinin fiziksel bir dayanağı olmadığını gösterir. Bu noktada somut bir şey duyamamak ve bu nedenle de o esnada somut bir tedavi şekli ile karşılaşamamak, kendisine ne olduğunu ve semptomlarını anlamlandırmakta zorlanan hastaları bir türlü rahatlatmaz. Hatta ruh sağlığı uzmanlarına başvuran hastalar dahi şikayetlerinin halen fiziksel bir dayanağı olduğuna inanmak ister, bu şekilde bir tedavi sürecinin daha kolay olacağını düşünürler ya da bunun ruhsal bir sorun olduğunu bir türlü kabul etmek istemezler, veya birçoğu doktorların birtakım şeyleri gözden kaçırmış olabileceklerine dair müthiş endişe duyarlar. Özellikle tedavinin başlangıç aşamasında yine sıklıkla doktora gitme, çeşitli tahliller yaptırma gibi davranışlar içerisine girebilirler. Bu hasta grubu bu anlamda ne yazık ki tedavide işbirliği sağlamanın görece biraz daha güç olduğu, kısmen dirençli vakalardır denebilir. Ancak işbirliği sağlandığında da tedavisi mümkün olan bir durumdur.
Fiziksel bir dayanağının olmaması yaşanan bu kaygı ve korkunun büyüklüğü ile bunun ciddiye alınması gereken ve tedavisi mümkün olan bir durum olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu süreçte birçok hasta için medikal destekle birlikte psikoterapi en etkin çözümü sunar. Ancak atakların çok sık olmadığı, kişinin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini büyük oranda bozmadığı durumlarda ilaç tedavisi bir uzman değerlendirmesi sonucunda önerilmeyebilir. Fakat ilaç desteği tedavi protokolünün bir parçası olmasa dahi psikoterapi olmazsa olmaz bir parçasıdır. Psikoterapi çalışması ile hastanın bu semptomların gelişmesine sebep olan duygusal faktörleri ve düşünce süreçlerini anlaması, bu faktörlerle nasıl baş edeceğini, anksiyeteyi azaltıcı ve kontrol altına alıcı çeşitli rahatlama tekniklerini ve bu atakları engellemeyi ya da başladığında kendisini yatıştırabilmesini öğrenebilmesi hedeflenir. Salt ilaç tedavisinin uygulandığı durumlarda atakların zaman içerisinde nüks etme riski oldukça yüksektir. Eğer siz de bu şikayetleri yaşıyorsanız mutlaka gecikmeden bir uzmana başvurmanız ve tedavi sürecine mümkün olan en kısa sürede başlamanız önerilir.
- Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesinde Yapılan Düzenlemeler Hakkında Duyuru 2024/50Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından "Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesinde Yapılan Düzenlemeler-2024/50 konulu duyuru yayımlandı.25 Aralık 2024 Çarşamba 16:06DİĞER DUYURULAR
- Şile'de 51 öğrenci gıda zehirlenmesi sebebiyle hastaneye kaldırıldıŞile'de 75. Yıl Ortaokulu'ndaki 51 öğrenci, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) dağıttığı gıda kumanyasından zehirlendikleri iddiasıyla hastanede tedavi altına alındı.25 Aralık 2024 Çarşamba 15:53BASIN HABERLERİ
- Özbekistan, Afganistan'a insani yardım için "sağlık treni" gönderdiÖzbekistan'dan, Afganistan'a gıda, ilaç ve sağlık ekiplerini taşıyan yardım treni gönderildi.25 Aralık 2024 Çarşamba 15:33DÜNYADA SAĞLIK
- Milli Eğitim Bakanlığı, Balıkesir'deki okul servisi kazasına ilişkin müfettiş görevlendirdiMilli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Balıkesir'deki okul servisi kazasının incelenmesi ve soruşturulması için müfettiş görevlendirildiğini bildirdi.25 Aralık 2024 Çarşamba 14:13BASIN HABERLERİ
- Sakarya'da uluslararası doktorlara girişimsel radyolojiyle ameliyatsız tedavi eğitimi verildiSakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde (SEAH) Irak ve Suudi Arabistan'dan gelen 4 hekime, ameliyatsız kapalı yöntemle yapılan tedaviler uygulamalı öğretildi.25 Aralık 2024 Çarşamba 13:53ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA HASTALIKLARI
- Kırşehir'de ölü bulunan hamile kadının kurtarılan bebeği Ankara'daki hastaneye sevk edildiKırşehir'de evinde ölü bulunan 9 aylık hamile kadının sezaryenle dünyaya getirilen bebeği, Ankara'daki hastanede gözetim altına alındı.25 Aralık 2024 Çarşamba 13:13BASIN HABERLERİ
- Türk Böbrek Vakfından organ nakli olanlara "pestisit" uyarısıTürk Böbrek Vakfı (TBV), sebzeler, bakliyat, et, süt ve yumurta gibi birçok gıdada rastlanan pestisit kalıntılarından en çok etkilenen gruplar arasında özellikle organ nakli olan bireyler, çocuklar ve hamilelerin yer aldığını belirtti.25 Aralık 2024 Çarşamba 12:28ÜROLOJİ
- Sağlık Bakanı Memişoğlu, Meclis'te gazetecilerin sorularını yanıtladı:Suriye Sağlık Bakanımızla dün bir telefon görüşmesi yaptık...25 Aralık 2024 Çarşamba 12:23SAĞLIK BAKANLIĞI
- Sağlık Bakanlığından Balıkesir'deki okul servisi kazasına ilişkin açıklama:Sağlık Bakanlığı, "Balıkesir'de öğrenci servisi ile kamyonetin çarpışması sonucu meydana gelen trafik kazasında 28 kişi yaralanmıştır." bilgisini paylaştı.25 Aralık 2024 Çarşamba 11:58SAĞLIK BAKANLIĞI
- Sağlık Bakanlığı, Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kurası'na ilişkin boş kadroları yayımladıSağlık Bakanlığı, 909'u pratisyen, 1019'u uzman olmak üzere toplam 1928 hekimin atama yerlerini belirleyecek 120. Dönem Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kurası'na ilişkin boş kadroları yayımladı.25 Aralık 2024 Çarşamba 11:38SAĞLIK BAKANLIĞI
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2006 Sağlık Aktüel