23 Aralık 2024
  • Ankara3°C
  • İstanbul6°C
  • Bursa5°C
  • Antalya12°C
  • İzmir9°C

MÜKEMMEL SAĞLIĞIN ALTIN ANAHTARI: "KETOJENİK BESLENME"

Yağ zengini, düşük karbonhidratlı ketojenik beslenme sağlıklı yaşamın sihirli anahtarı

Mükemmel sağlığın altın anahtarı: "Ketojenik beslenme"

28 Ekim 2016 Cuma 10:09

Bağışıklık sistemi hastalıklarının astronomik şekilde artış göstermesinin bir takım nedenlere bağlı olduğuna da şüphe yok. Bilimsel araştırmalara göre bu nedenlerden en önemlisi beslenme tarzı. Eğer sorun beslenmeden kaynaklanıyorsa, çözüm de beslenmede yatıyor diye düşünmek basit ama sağlam bir mantık...

Düşük karbonhidratlı beslenmenin babası olan Jean Anthelme Brillat-Savarin neredeyse bundan iki asır önce “İnsan ne yerse, odur” dememiş miydi zaten? Modern bilimin de geldiği nokta aynı: Yağ zengini, düşük karbonhidratlı beslenme sağlıklı yaşamın sihirli anahtarı, yani ‘ketojenik beslenme’.

Ketojenik beslenme vücuda giren kalorilerin çoğunun tüketilen yağlardan oluştuğu bir beslenme türü. Bu tür beslenmede karbonhidratlar yani şeker ve nişasta türü besinler ciddi şekilde kısıtlanıyor; protein tüketimi ise averajda tutuluyor.

İnsan vücudu yakıt sağlamak üzere yağı metabolize ettiğinde, vücudumuzda, esasen yağ asitinden başka bir şey olmayan ketonlar oluşuyor. Hücreler bu ketonları yakıt olarak kullanıyor, şekeri değil. O zaman hedef vücuttaki keton miktarını arttırmak olmalı degil mi? Ketojenik beslenme uygulayan kişilerde keton miktarı fazlalaşıyor ve dolayısıyla vücudumuzda yakıt olarak kullanılmak üzere gerekli miktarda keton oluyor. Vücut yakıt için şeker aramıyor.

Neden ketojenik beslenme?

Ketojenik beslenme vücudumuzdaki enflamasyonu azaltarak vücudun direncini arttırıyor ve bağışıklık sistemine bağlı olarak ortaya çıkan hastalık riskini azaltıyor. Çeşitli kanser tümörünün remisyona (kronik hastalığı bulunan kişilerde hastalık aktivitesinin bulunmadığı durumlar için kullanılan tıbbi bir terim) girip etkisizleşmesi, Alzheimer hastalarında hafıza ve düşünme fonksiyonlarının düzelmesi, Parkinson hastalarındaki titremeyi azaltması, diyabet hastalarında kan şekeri düzeyinin kontrol altında tutulması, kardiyak risk faktörlerinin azalması, yüksek tansiyonun kontrolü, mide ekşimesinin önlenmesi ketojenik beslenmenin faydalarından sadece bazıları.

Vücudumuzdaki enflamasyonda fazla karbonhidrat ve şekerin rolü:

Vücudumuzda artan enflamasyon (iltihap) dolaylı olarak vücut hücrelerinin savunma mekanizmalarını bozuyor ve zaman içinde ölmelerine neden oluyor. Bu nedenle de enflamasyon pek çok hastalığın nedeni olarak görülüyor.

İnsan vücudu esasen şekerle başa çıkmak üzere yaratılmamış!

Karbonhidrat ağırlıklı beslendiğimiz zaman kanda glukoz ve insülin miktarı artıyor. Her ne kadar glukoz vücut için önemli bir yakıt kaynağı olsa da, kan dolaşımımızda fazla miktarda şeker bulunması vücut sistemlerine zarar veriyor. Sağlıklı bir insan gün boyunca herhangi bir anda test edildiğinde kan şekeri miktarının bir tatlı kaşığı olması gerekiyor. Oysa bir şişe gazozlu içecek tüketildiğinde bu rakam on tatlı kaşığı, bir simit yemekle de 16 tatlı kaşığına ulaşıyor. Kan glukozu esasen, meyvanın elinizi yapış yapış yapan ballı su görüntüsündeki sıvı şekerden başka bir şey değil. İşte bu yapışık sıvı şeker manzarası kanda glukoz miktarı artınca da görülüyor. Bu yapışkan madde dokuların proteinine yapışıp bozmaya başlıyor. Bozulan proteinler ise vücutta iltihap üretilmesine yol açıyor. Kan glukozu arttıkça iltihap üretimi de artıyor, bu durum da kanser, kardiyak bozulmalar, böbrek bozulmaları gibi pek çok hastalığı davet ediyor. Sağlık ve yaşam süresi insan vücudunun hayatı boyunca yaktığı toplam yağ ve şeker oranları tarafından belirleniyor. Araştırmalar artan şeker tüketiminin daha kısa ve sağlıksız bir yaşam ile doğru orantılı olduğunu gösteriyor. Yağ miktarı artıp şeker miktarı azalınca insan vücudu dizayn edildiği şekilde çalışma imkanı buluyor ve böylelikle enflamasyon miktarı azalıyor. Ek olarak daha çok yağ daha az karbonhidrat tüketen kişiler gün boyunca daha çok enerjiye sahipler. Yani şeker yüklemesi yapanlarda olduğu gibi, doping tarzı artış ve çöküşler görülmüyor. Ayrıca kalp ve beyin, karbonhidrat tüketimi minimumda tutulduğunda, adaptasyon gösteriyor ve ketonları yakıt kaynağı olarak kullanmaya başlıyor. Bu da “Tatlı bir şey yemezsem beynim çalışmıyor” bahanesinin geçersiz olduğunu gösteriyor. Bilmemiz gereken ketojenik beslenmenin karbonhidratların tamamen dışlanması anlamına gelmediği. İnsan vücudunda sadece glukozu yakıt olarak kullanan hücreler var. Bu nedenle az miktarda karbonhidrat tüketimi her zaman gerekli.

Ketojenik beslenmede ne tür besinler var? 

Ketojenik besinler arasında et, yağlı balık türleri, fındık fıstık, tereyağı, kaymak, peynir, yumurta, hindistan cevizi sütü ve yağı bulunmakta. Düşük karbonhidratlı besinler arasında ise ıspanak, mantar, kuşkonmaz, kereviz, yeşil fasulye, Brüksel lahanası, karnabahar, salatalık, marul, pırasa, brokoli, dolmalık biberler, soğan ve sarımsak, karpuz, kavun, çilek, avokado var. Ketojenik beslenmede tüketilmemesi veya az tüketilmesi gereken karbonhidrat zengini besinler arasında ise bira, gazozlu içecekler, ekmek, süt, makarna, pirinç, patates, mısır, mısır şurubu, havuç, bezelye, şeker, kek, pasta, börek çörek, meyva suları, bal, muz, üzüm, kayısı, şeftali ve kızartmalar. İşlemden geçmiş her türlü gıda maddesi, konserveler ketojenik beslenmede aykırı. Ketojenik beslenmede oranlar 4’e 1 olarak ideal kabul ediliyor. Yani her 4 yağ kalorisine karşı 1 karbonhidrat kalorisi. Bu da şu demek; gün boyunca aldığımız kalorilerin tamamının yüzde 80’i yağdan, yüzde 20’si ise karbonhidrat ve proteinden gelmeli.

 

Ketojenik beslenmenin ayrıntıları...

 

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
SON DAKİKA