26 Aralık 2024
  • Ankara5°C
  • İstanbul9°C
  • Bursa12°C
  • Antalya9°C
  • İzmir11°C

ENGELLİ-ÖZÜRLÜ-FARKINDALIK

“Engelli” olarak algılanan insanların önündeki “engel” kaldırıldığında o da bir “engelsiz” olacaktır. Aksi taktirde, elinden iş gelmez, kabiliyetsiz, yeteneksiz, kendine güveni olmayan pısırık, beceriksiz hiç değildir.

Engelli-özürlü-farkındalık

30 Mart 2011 Çarşamba 12:20

Engel: Hayatın yaşanmasında bazı konularda zorluk çıkaran sebepler. Engelli: Bu zorlukları kendi imkanı ile aşamayan, sorununu çözemeyen ve yardıma-desteğe-katkıya ihtiyaç duyan.

Özür: Normal şartlarda ve normal konumlarda yapılması gerekenin yapılmaması, uygun olmayanın yapılması. Özürlü: Uygun olmayanı yapmaya meyilli ruhsal hal sahibi. Farkındalık: Gündemin konusu ile ilgili bilgi ve idrak sahibi olma hali.

Kelimeler, sözlük anlamı itibariyle yukarıdaki kapsamda-muhtevada oldukları halde sosyal ve günlük hayatta birbirine karıştırılmış olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla, “engel”e dikkat çekilmeden bu engeli aşamayan “engelli”, “özürlü” olarak tanımlanmakta ve algılanmaktadır. Bu yaklaşım doğru değildir. Aslında, “engelli” olarak algılanan insanların önündeki “engel” kaldırıldığında o da bir “engelsiz” olacaktır. Aksi taktirde, elinden iş gelmez, kabiliyetsiz, yeteneksiz, kendine güveni olmayan pısırık, beceriksiz hiç değildir. Durumları ya da farkları, sadece bir ya da birkaç organını kullanmada desteğe ihtiyacı olma halidir.

Bir “engellilik” durumunun ortaya çıkması, doğuştan olabildiği gibi hayatın değişik safhalarında ve her hangi bir nedenle de olabilir. Doğuştan olanların müsebbipleri o engellinin ana-baba-ebeveyninin yaşam tarzlarındaki bir yanlışlıktan ileri gelmektedir. Engelli bir çocuk sahibi olmak istemeyen ebeveyn, başta sigara, alkol, uyuşturucu ve benzeri konularda sorumluluklarını bilmelidir. Sonradan olan engellilik hallerinde de sorumlular (trafik kazasında engelliliğe sebep olan), devletin çıkardığı ve çıkaracağı yasaların yaptırımlarıyla bedellerini ödemelidir.

Engelliler haftası dolayısıyla verilen istatistiklerde, ülkemizde nüfusun % 12’sinin engelli olduğu belirtilmiştir. Bu oran kesinlikle küçümsenecek bir oran değildir. Sebepleri ile ilgili istatistiki verilerde en büyük payın, engelli ebeveyninin sigara, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı kaynaklı olduğu bildirilmiştir.

O halde, ortada bir engelli varsa, bir de, görevinin bu engellinin önündeki engelin kaldırılmasını sağlamak olan sorumlu/lar vardır. Mevcut engeli görüp-bildiği halde, kaldırma iradesi göstermemenin en büyük “engellilik” olduğunun farkında olunmalıdır.

Zihnime şöyle bir soru düşüyor: Ülke nüfusunun geri kalan % 88’i gerçekten engelsiz mi? “Hayır” diyebilmek için ikinci bir soru sorulmalıdır: Engelli insana bakışımız, “yarın ben de böyle olabilirim” endişesi ile mi, yoksa “onu da kendimiz gibi hakları olan biri olarak görüp yaptıklarımız bir hakkın teslimi” şeklinde mi? Cevap eğer “bir endişe ile” ise kesinlikle bir zihinsel engelliyiz. “Bir hakkın teslimi” şeklinde ise, biz engelli değiliz. O zaman şu soruya cevap arayalım: Sokakta herkesin birbirinden kuşku duyması, güvensizliğin yaygınlığı, yardımlaşmanın bitmek üzere olması, paylaşımın azalması vb gibi hasletlerin toplum hayatından kaybolması ne ile izah edilebilecektir?

Bir belediye başkanı için test, belediyesinde ürettiği hizmet ile “engelli” engelini ne oranda kaldırdığı; yürütmenin testi de engelin kalkması ile ilgili düzenlediği mevzuatla ölçülür. Bu bağlamda sorumlular sporun, bir insanı hayata bağlama, kendine güven sağlama, motivasyon konusunda büyük bir etkisinin olduğunu dikkate almalıdır. Yüksek Seçim Kurulu’nun 2011 genel seçiminde engelli, hasta ve yaşlılara öncelik tanınması ve birinci katta oy kullandırılması ile ilgili düzenlemesi taktire şayandır. Sağlık Bakanlığı ve Genel Kurmay’ın birlikte hazırlayabilecekleri düzenleme ile, Çölyak hastalarının da engelli sayılmasını sağlayarak kutlanmaları mümkündür. Mevcut uygulamada askerlik çağına gelen çölyak hastasının Sağlık Bakanlığı’ndan almış olduğu raporu Genel Kurmay kabul etmemekte ve kendisi rapor hazırlamaktadır. Raporun hazırlanması için hastanın bir süreliğine diyetini bozması istenmektedir. Diyetini bozan hastanın, sağlığını bozduğunu dikkate almamaktadır. Çözüm: Hazırlanacak bir düzenleme ile Sağlık Bakanlığı’nın raporunu, Genel Kurmay’ın da kabul etmesini sağlamaktır.

Arzumuz, engel-özür-farkındalık bilinci gelişmiş kurum amir sayısının artmasıdır.

Haber Vaktim

Yorumlar
SON DAKİKA