02 Kasım 2024
  • Ankara10°C
  • İstanbul12°C
  • Bursa10°C
  • Antalya17°C
  • İzmir15°C

DİYABETLİ KİŞİLERDE GÖRME NEDEN AZALMAKTADIR?

Diyabet, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir.

Diyabetli kişilerde görme neden azalmaktadır?

02 Şubat 2017 Perşembe 12:04

Özel Bursa Anadolu Hastanesi Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Op.Dr.Meftun Alican, diyabet hastalarının göz sağlığı ile dikkat etmeleri gereken hususlar hakkında önemli bilgiler verdi.

Diyabetli kişilerin vücutlarında, pankreas dokusundan salgılanan insülin üretim ve kullanımında sorun vardır. Dolayısıyla, diyabetli kişiler aldıkları besindeki şekeri yeterince kullanamazlar. Bu da, kanda şeker miktarının artmasına yani hiperglisemiye yol açar.

Kandaki şeker miktarının devamlı yüksek olması böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalığı ve körlük gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Dünyada, her on saniyede bir kişi diyabete bağlı bir nedenden dolayı hayatını kaybetmektedir. Diyabet, gelişmiş ülkelerde, erişkinlerde görme azalması ve kaybının en önemli nedenlerinden biridir.

Diyabetli Kişilerde görme neden azalmaktadır?

Diyabet, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir. Retina tabakasının tutulmasına Diabetik Retinopati denir. Retina damarlarında oluşan hasar, makulada (görme merkezi) ödeme yani su toplanmasına yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Bunun dışında, göz içerisinde kanama yaparak ani görme kayıplarına yol açabilir. Ayrıca, retina tabakasına verdiği hasar dışında, erken yaşlarda katarakt oluşumuna ve görmenin azalmasına yol açabilir.

Diyabetik retinopatinin başlangıç döneminde gözde meydana gelen problemlerin temelinde retina damarlarındaki geçirgenliğin artması, yani damarların, kanın içindeki bazı maddeleri sızdırması yatar. Diyabetik bir hastanın göz dibi bulguları arasında mikroanevrizmalar, sert eksudalar, retina ödemi, kanamalar görülebilir.

Retina dışında gözün başka bölümlerinde de hasar oluşturabilir mi?

Görme siniri tutarak görme azalmasına yol açabilir. Glokom dediğimizgöz tansiyonu artışına yol açabilir. Ayrıca, kafa sinirlerini tutarak göz kaslarının felcine yol açabilir. Ayrıca kan şekeri dalgalanmalarına bağlı olarak geçici görme bozuklukları ve bazen katarakta da neden olabilir.

Diyabetli kişiler hastalığın gözlerine vurduğunu nasıl anlarlar?

Diyabetli kişiler genellikle görmeleri azaldığında göz doktoruna muayeneye gitmektedirler. Ancak, unutulmamalıdır ki gözdeki hasar başladığında hastaların hiçbir şikayeti olmayabilir. Bu da diyabetli kişilerin göz şikayetleri başlamadan göz doktoruna gitmelerinin ve doktorun tavsiye ettiği sıklıkta düzenli takip edilmelerinin önemini göstermektedir. Buluğ çağı, gebelik, katarakt ameliyatından sonra insülin kullanımına geçiş gibi dönemlerde muayeneler daha sık yapılmaktadır. Hastaların kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol altında tutulsa bile, retina muayeneleri mutlaka yapılmalıdır. Erken safhada yakalanan hastaların tedavilerinde daha başarılı olmaktayız.

Eğer kan şeker düzeyi yüksek seyrederse, gerekli tedaviler yapılmazsa diyabetik retinopati ilerler ve körlükle sonuçlanır. Damarsal değişiklikler ve tıkanıklıklar artar ve retina kendisini beslemek için normal damarlardan daha ince, kolay kanayabilen ve çok çabuk dallanabilen yeni damarlar oluşturmaya başlar. Diyabetik retinopati tablosuna, beslenmenin az olmasında dolayı, sinirlerde iletinin durmasını gösteren, pamuk kümelerine benzeyen madde birikimleri (yumuşak eksudalar), yeni damar oluşumları, birtakım maddelerin artması sonucu retina üzerinde zarların oluşumu, retina önü ve vitreus içi kanamalar görülebilir.

Diyabete bağlı göz hastalığı oluşumunda rol oynayan risk faktörleri nelerdir?

En önemli risk faktörü diyabetin süresidir. Hastalığın süresi arttkça, hastalığın retina tabakasına verdiği hasar riski artmakta ve görme azalmaktadır. 15 yıllık diyabet hastası olan birinde diyabetik retinopati gelişme riski %80'in üzerindedir. Kan şekerinin iyi kontrol edilememesi de hastalığın gelişimine ve ilerlemesine yol açmaktadır. Özellikle glikolize hemoglobin(HbA1c) düzeyinin artması diyabetin göze hasar verme riskini arttırmaktadır. Hipertansiyonun kontrol altına alınamaması, kan yağlarının (kolesterol,trigliserid) yüksekliği, sigara içimi, gebelik ve böbrek hastalığı da hasstalığı olumsuz yönde etkilemektedir.

Hangi Tetkikleri yapmaktayız?

En kolay ve ilk yapılması gereken oftalmoskop ile detaylı gözdibi muayenesidir. Bu muayenede retinopati veya şüpheli bir durum saptanırsa en sık kullandığımız tetkik retina (FFA) anjiografisidir. (Optik Koherenz Tomografi) Bu tetkikler retina hastalarının tanı ve tedavsinde uygulanmaktadır. Retina anjiografisinde, koldaki toplardamarlardan boya verilerek gözün filmleri çekilir. Retina damar yapısını incelememizi sağlar. İşlem sırasında bazen bulantı olabilir. Ayrıca, 1-2 gün boyunca hastanın cilt rengi sararır ve idrar rengi koyulaşır. Diyabetik retinopatisi olan hastalarda kullanılabilecek diğer bir tanı yöntemi de Optik Koherens Tomografidir. (OKT) OCT'de herhangi bir madde vermeden gözün filmleri çekilir. Retina tabakasını ince kesitler halinde incelememizi sağlar. OKT diyabetik makula ödemi gibi patolojilerde hastalığın evresi, tedavi endikasyonu ve tedavi sonrası takiplerde yol gösterici olmaktadır.

Diyabetik retinopatide ne gibi tedaviler uygulanmaktadır?

Göze yönelik sorunların tedavisiyle beraber kan şeker seviyesinin iyi kontrolü gerekmektedir. Kan şekeri seviyesinin sıkı kontrolü diyabete bağlı komplikasyon gelişme riskini azaltır ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatır, ancak durdurmaz. Yüksek kan basıncı ve artmış kan yağlarının kontrolü de çok önemlidir. Bu risk faktörleri iyi bir şekilde kontrol altına alındığında, göze uygulanan tedavinin sonuçları daha iyi olmaktadır.

Lazer Tedavisi:

Diyabete bağlı retina tabakasındaki hasar için göze en sık uygulanan tedavi lazerdir. Diyabetli kişiler göz doktoruna ne kadar erken başvururlarsa lazer ile elde edilen başarı oranı o kadar artmaktadır.Lazer tedavisinin etkinliği 40 yıllık çalışmalarla ortaya konmuştur. Erken evrede lazer ile tedavi edilen hastaların %85-90 civarındaki bir grubunda körlüğü engellemek mümkündür. Lazer tedavisi ile göz içerisinde kanama, glokom, görme merkezinde ödem (makula ödemi) oluşumu gibi komplikasyonların gelişimi ve ilerlemesi engellenmeye çalışılmaktadır. Görme merkezinde oluşan ödemi gidermek için yapılan lazerde tekrar tedaviler gerekebilmektedir.

Bu tedaviyle hastaların görmelerinin azalması durdurulmaya çalışılmaktadır.

Lazer fotokoagulasyon, hastanın hastanede yatmasını gerektiren bir durum değildir. Hasta oturur pozisyondayken yapılır ve işlem sonrasında hasta evine gönderilir. Lazerden sonra hafif ağrı ve görmede bir miktar azalma olması normaldir.

Diyabetli kişilerin gözlerinde yeni anormal damarlar oluşabilmektedir. Bunlar göz içerisine kanamakta ve glokoma yol açarak körlükle sonuçlanmaktadır. Lazer tedavisi, glokom ve göz içerisinde olabilecek bir kanama riskini etkin bir şekilde azaltmaktadır. Bu olgularda, çevre retinaya yoğun lazer tedavisi yapıldığından, tedaviden sonra görmede azalma olabilir ama sıklıkla bir süre sonra eski düzeyine döner. Ayrıca, görme alanı daralabilir, renkli görme ve karanlık uyumu kötüleşebilir.

Vitrektomi:

Tedavi için geç kalmış ve bazen lazer tedavisine rağmen ilerleme gösteren hastalarda göz içerisinde kanama oluşursa ve belli bir süre içinde kendiliğinden açılmazsa Vitrektomi ameliyatı ile göz içerisindeki kanama ve kanamaya yol açan gözden temizlenmelidir. Son yıllarda, cerrahi aletlerin teknolojik gelişmesine paralel olarak ameliyat sonrası elde ettiğimiz sonuçlar daha da yüz güldürücü olmuştur. Ameliyat sonrası elde edilecek görme düzeyi, diyabetin retina ve görme sinirinde oluşturduğu hasara bağlı olarak değişmektedir. Ve ancak ameliyattan sonra belirlenebilir.

Yeni gelişmeler var mı?

Görme merkesinde ödemi (makula ödemi)olan ve görmesi azalan hastalara göz içerisine özel ilaçlar enjekte etmekteyiz. Bu ilaçlar kortizon ya da anti-VEGF içermektedir. Yapılan birçok çalışmada bu ilaçlarla iyi sonuçlar alındığı gösterilmiştir. Ancak, en büyük dezavantajı belli bir süre sonra etkilerini kaybetmeleri ve tekrarlanma gereksinimidir. Ayrıca, özellikle kortizon bazen göz içi basınç yükselmesi ve katarakt oluşumuna yol açabilmektedir. Nadiren bu enjeksiyonlardan sonra enfeksiyon oluşabilmektedir.

Ağızdan alınan ilaçlarla diyabetin göze verdiği hasarı azaltmaya yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.

Bu tedavilere cevap vermeyen ve bazı özel olgularda vitrektomi ameliyatını uygulamaktayız. Özellikle, geliştirilen dikişsiz vitrektomi tekniği sayesinde, ameliyat sonrası iyileşme dönemi ve operasyon süresi kısalmış, hasta konforu artmıştır.

Diyabet Hastaları Hangi Sıklıkla Doktora Gitmelidir?

Tip I veya Tip II diyabeti olanlar retinopati gelişmesi açısından risk altındadır. Diyabeti olan her hasta, en azından yılda bir kez hiçbir şikayeti olmasa bile detaylı göz dibi (fundus) muayenesi yaptırmalıdır. Hamilelik, diyabetik retinopati riskini arttırır. Dolayısıyla diyabetik hamilelerin, mümkün olan en erken zamanda göz dibi muayenesi yaptırmaları önerilir. 5 yıldan fazla diyabetik olanlar ve risk faktörleri taşıyan hastalar 6 ayda 1 göz doktoruna gitmelidirler.

Diyabetli hastalar üzerinde yapılan çalışmalar, kan şekeri kontrolünün, retinopati gelişimini ve ilerlemesini yavaşlattığını göstermektedir. Kan şeker düzeyini normal sınırlar içerisinde tutmak, hem göz hem de diğer organ hastalıkları riskini azaltacaktır. Normal düzeylerdeki kan şekeri aynı zamanda lazer tedavisi ihtiyacını da azaltacaktır.

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
SON DAKİKA