26 Kasım 2024
  • Ankara1°C
  • İstanbul8°C
  • Bursa5°C
  • Antalya9°C
  • İzmir8°C

DIŞARIDAN HİZMET ALIMININ SAĞLIK HİZMETLERİNE ETKİSİ

Güvenlik ve yemek hizmetleriyle başlayan sağlık hizmetlerinde taşeronlaşma Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde hemşire, radyoloji teknisyeni, laborant, tıbbi sekreter, hastabakıcı gibi kadroların ilgili ...

Dışarıdan hizmet alımının sağlık hizmetlerine etkisi

18 Ekim 2010 Pazartesi 14:23

Doktorlar ve sağlık çalışanları taşeronlaşmayı değerlendirdi...

Güvenlik ve yemek hizmetleriyle başlayan sağlık hizmetlerinde taşeronlaşma Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde hemşire, radyoloji teknisyeni, laborant, tıbbi sekreter, hastabakıcı gibi kadroların ilgili kurumlarda istihdam edilmesiyle devam ediyor. Son resmi verilere göre; 118 bin sağlık çalışanı, yapılan ihaleler sonucunda taşeron şirketler aracılığı ile çalıştırılıyor. Bu sayıya üniversite hastaneleri de eklendiğinde kamu sağlık kurumlarında çalışan taşeron sağlık işçisi sayısının 150 bini bulduğu görülüyor.

Dünyada son otuz yılda geliştirilip köklendirilmeye çalışılan “tek kutuplu yeni dünya düzeni”nin ekonomik anlayışı sonucunda, iş yaşamında geri dönülmesi zor koşulların egemen kılınmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Hatta bu doğrultuda çok ciddi adımların atıldığını, sosyal devlet anlayışının egemen olduğu Batı Avrupa ülkelerindeki gelişmelerden de biliyoruz.
İnsanın üretim yaptığı her alanda, her sektörde sermaye gelişiminin önündeki bütün engelleri kaldırmayı hedefleyen yeni dünya düzeninin iş ve çalışma yaşamına yönelik önerileri, öncelikle Batı Avrupa’da karşılığını buldu. Kamu ve özel sektör çalışanlarının kadrolu ve sosyal güvenceye sahip oldukları iş yaşamı önce o ülkelerde darbe aldı. 1980’li yılların ikinci yarısında bu ülkelerin yaşadığı “ekonomik durgunluk” on binlerce çalışanın işini kaybetmesine yol açtı. Fakat bu arada ihtiyaç duyulan işgücü açığı, o dönemde mantar gibi çoğalan taşeron firmalar tarafından karşılanmaya başladı. Sonuçta on binlerce kişi, daha önce sahip oldukları her türlü güvenceden yoksun bir şekilde, iş hayatına katıldılar. İşin ilginci çalışanların da bu anlayışa “çoğunlukla ikna edilmiş” olmasıydı…
Aynı dönemde Türkiye’de de benzer gelişmelerin yaşandığını biliyoruz. Gerçi bizdeki sancılı dönem baskı dozu yüksek farklı yönetsel araçlarla aşıldıysa da sonuç olarak ulaşılmak istenen hedef aynıydı. Devletin üretim birimlerinden el çekmesi, sanayi üretiminin tamamen özel sektöre bırakılması eğilimi geniş çevrelerce destek aldı. Fakat elbette burada durulamadı, sıra geldi sosyal devlet anlayışının omurgasını oluşturan hizmet sektörlerine… Özellikle son on yılda sağlık sektöründe dışarıdan hizmet alımlarının artmasının hikayesi kısaca böyle özetlenebilir belki...
Gelelim bugün yaşanlara... Sağlıkta dışarıdan hizmet alımının değerlendirilmesine geçmeden önce bu sistemin aktörlerine bir göz atmamız gerekecek.
Taşeronluk; bir firmanın işçilerinin/çalışanlarının bir başka firmanın (ana firmanın) üretim mekanında ana firmanın işinin bir kısmını yapması olarak tanımlanıyor. Bu durumda fiili olarak ana firmanın kadrolu işçilerinden farklı çalışılmıyor, fakat yasal olarak farklı bir firmaya bağlı olunuyor. Bazı firmalar kendi kapasitelerinin ve öngörülen iş alanlarının dışında da taşeron çalıştırabiliyorlar. Zaman zaman işin ehli şirket ve kişiler taşeron olarak çalıştırılırken kimi zaman da bu alanda tecrübesiz ve yeterince eğitimli olmayan şirket ve kişiler çalıştırılabiliyor. Bu gibi durumlarda iş süreçleri yürütülürken kötü sonuçlarla karşılaşılabiliyor. Bu nedenle taşeron seçimi son derece önem kazanıyor. Hele ki bu alan sağlık alanıysa önem derecesi daha da yükseliyor. Son yıllarda gerek kamuda gerekse özel sektörde sağlık alanında verilen hizmetlerin önemli bir bölümü taşeron şirketler aracılığı ile sağlanıyor. Taşeron şirketlerin işe aldığı çalışanlar ilgili kurumlarda istihdam ediliyor. Güvenlik ve yemek hizmetleriyle başlayan sağlık hizmetlerinde taşeronlaşma Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde hemşire, radyoloji teknisyeni, laborant, tıbbi sekreter, hastabakıcı vb. gibi kadroların ilgili kurumlarda istihdam edilmesiyle devam ediyor. İlgili kaynaklardan alının son verilere göre resmi rakamlarla 118 bin sağlık çalışanı yapılan ihaleler sonucunda taşeron şirketler aracılığı ile çalıştırılıyor. Buna üniversite hastaneleri de eklendiğinde kamu sağlık kurumlarında çalışan taşeron sağlık işçisi sayısının 150 bini bulduğu ilgili kaynaklarca belirtiliyor.
Sağlık Bakanlığı kaynaklarının sunduğu bilgilere göre; dış kaynaklardan yararlanmak maliyetlerin azaltılmasını sağlıyor. Ayrıca birçok çalışmada da maliyet tasarrufu sağlamada dış kaynaklardan yararlanma stratejisinin önemli bir potansiyeli olduğu belirtiliyor. Öte yandan sağlık kurumları genellikle “klinik hizmetler” gibi temel yeteneklerinden farklı birçok faaliyeti de bünyelerinde yürüttükleri için sağlık kurumları, temel olmayan hizmetleri dış kaynaklardan temin ederek temel hizmetler için gerekli olan kıt kaynakları daha etkin yönetebiliyorlar. Sonuç olarak sağlık kurumları, dış kaynaklardan yararlanma yoluyla, örneğin genel yönetim giderleri gibi dolaylı maliyetlerini ve sermaye/yatırım maliyetlerini azaltabiliyorlar. Yine Sağlık Bakanlığınca yapılan değerlendirmelere göre, dış kaynaklardan yararlanmanın bir diğer yararının da; yöneticilerin klinik olmayan hizmetlerden daha çok temel faaliyet ve işlevlere/yeteneklere, yani klinik hizmetlere daha fazla zaman ayırıp odaklanmalarını sağlaması olarak bildiriliyor. Ayrıca sağlık sektöründe bilimsel ve teknolojik değişimler çok hızlı seyrettiği için yeni ve pahalı teknolojiler ve tedavi biçimleri geliştiriliyor. Örneğin tıbbi donanım, MR, BT gibi üst düzey teknoloji için yapılan yatırımlar büyük sermaye birikimi gerektirdiği için, talepteki değişkenlikler veya talep yetersizlikleri, finansal riskler yaratıyor. Dış kaynaklardan yararlanma sağlık kurumları açısından finansal risklerin azaltılmasını veya bu riskin diğer kurumlarla paylaşılmasını sağlıyor. Yukarıdaki bilgiler çerçevesinde Sağlık Bakanlığı yetkililerince sağlık hizmetlerinde dış kaynak kullanımının verimliliği yükselttiği, hizmet kalitesini geliştirdiği, rekabetçi avantaj yarattığı, riski azalttığı, yapısal ve yönetsel esneklik sağladığı, hizmetin sürekliliğini sağladığı yönünde birçok avantaj sağladığı bildirilse de bu durumun sağlık hizmetlerinde genel anlamda bir takım sorunlar doğurduğu ilgili çevrelerce dile getiriliyor.
Ancak, bütün bu verilere karşın, iş güvencesinin bir hayli tırpanlandığı “taşeronlaşma” koşulları öncelikle çalışanlar tarafından tepkiyle karşılanıyor.
Konuyla ilgili olarak görüşlerini aldığımız Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahin Kavuncubaşı, ülkemizde dış kaynak kullanımının bir anlamda taşeronlaşma eğilimi göstermeye başladığını ve asıl problemin de bu noktada başladığını bildirerek konuyla ilgili şunları belirtiyor:
“Taşeronlaşma sürecinin mağdurları ilk başta taşeron firmaların çalışanlarıdır. Taşeronlaşma, ucuz insan gücü (emek) yaratılması ve sürdürülmesidir. Taşeron firma çalışanları, kamusal bir görev yapmakla birlikte, düşük ücretlerle, iş güvencesinden yoksun, örgütlenme ve sendikal haklardan mahrum biçimde çalıştırılmaktadır. Taşeron firma çalışanlarına ödenen ücret, asgari ücret esas alınarak belirlenmektedir. Sağlık Bakanlığı da hizmet alımlarında çalıştırılan işçilere asgari ücret; işçinin ve işin niteliğine göre asgari ücretin yüzde 5 ve yüzde 100’ü arasında farklılaşan ücret ödenmesini öngörmektedir. İşsizlik oranının yüksek olduğu bir ülkede asgari ücretle çalışacak insan bulmak son derece kolaydır. Taşeron firmalar, kazançlarını maksimize etmek için, yasal görünse de etik olmayan yolları kullanabilmektedirler. Gazetelere yansıyan haberler, işçilerin kıdem tazminat haklarına bile taşeronların katlanamadığını; işçileri son ay işten çıkarıp tekrar işe alma gibi yollarla kıdem tazminatı yükünden kurtulmaya çalıştıklarını ortaya koymaktadır.”
İlgili kaynaklara göre; ifade edilen sorunların başında “iş güvencesi” geliyor Son yıllarda bu sistemle çalışan sağlık çalışanlarının işten atılmalarının, son sekiz yılda, hiç olmadığı kadar arttığı bildiriliyor. Her ne kadar kamuya bağlı sağlık kurumlarında hekimlik hizmetleri şimdilik taşeronlaştırma sürecinin dışında kalsa da yakın zamanda uygulamaya girmesi bekleniyor. Özellikle henüz planlama aşamasında olan “Kamu Hastane Birlikleri”nde, hekimlerin de en az diğer sağlık çalışanları kadar çalışma süreçlerinden etkilenecekleri, güvencesizleştirilecekleri öngörülüyor. Dev Sağlık İş Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu; sağlık alanında yaşanan bu genel tabloya bakıldığında -şimdilik- kamuda taşeron şirketler aracılığıyla hekim çalıştırılmasının istisnai durumlar dışında pek olmadığını, ancak hekimlerin bu durumdan dolaylı olarak etkilendiklerini belirterek “Sağlık alanındaki mevcut uygulamalar ve gidişata dikkatli bakıldığında ise bu sürecin hekimleri de içine alacak bir biçimde genişleyeceği görülmektedir” diyor.
Peki, taşeron çalışma hekim hizmetlerini ne şekilde etkiliyor? Bu sorunun cevabı da Türkiye’nin en büyük meslek örgütleri arasında gösterilen TTB’nin Merkez Konseyi Üyesi Dr. Hüseyin Demirdizen’den şöyle geliyor:
“Bu durumun hekimler üzerinde ki etkileri; güvencesiz çalışma, mesleki niteliğin ve etkinliğin düşmesi, mesleki özerkliğin zedelenmesi ve mesleki etik değerlerin erozyonudur. Ayrıca, hekimlerin sosyal haklarının ve ücretlerinin gerilemesi, çalışma süresinin artması, çalışma koşullarının zorlaşması, mesleki risklerin ve hataların artması da olumsuz etkiler arasında yer almaktadır. Tüm bunların yanı sıra hasta hekim ilişkisinin bozulması hasta hekim arasındaki güven ortamının zedelenmesi, kuşku, güvensizlik, gerilim, kaygı, öfke ve saldırganlık eğilimlerinin ve davranışının artması da bu etkiler arasında yer alıyor. Toplam olarak bakıldığında da hekimlerin mesleki saygınlığı, statüsü ve mesleki etkinlerinde görülen azalma ve meslekten soğuma ve tükenmişlik duygusunun vb. artması da taşeronlaşmanın hekimler arasındaki olumsuz etkileri arasında gösterilebilir.”
Koşuyolu Kalp Hastalıkları Hastanesi’nden sağlık hizmetleri işçisi Ziya İncedere de “sağlıkta taşeronlaşma” ile ilgili görüşlerinde konuyu öncelikle hekim açısından ele alıyor ve yeni çıkan yasaların doktorların iş yükünü çoğalttığını belirterek şunları vurguluyor:
“Nöbet saatleri 36 saat olan, 24 saat nöbette olan bir hekimden ne kadar hizmet beklenebilir? Zaten kısıtlı bir ekiple çalışmak zorunda bırakılan bu insanlardan gerekli verimi alamayıp nitelikli sağlık hizmeti verilmesi de beklenemez. Bir de tamamen bir hastanede parçalara bölünen bölümler düşünelim. Ameliyathane, yoğun bakımlar, anjiyolar gibi… Bir de bütün tıbbi malzemelerin sorumluluğunun doktorların, sağlık memurlarının üstüne bırakıldığı, iş yükünün tamamen arttığını… Bunlar kısaca Sağlık Bakanlığı’na göre tasarruf. Ama bunlar taşeronlaştırmanın en kötü örnekleri olacaktır. Birçok sorunu da beraberinde getirecektir ve içinden çıkılamayacak bir hal alacaktır. Sağlık hizmetleri bir ekip işidir.”
İncedere konuyu doktorlar açısından ele alırken ayrıca diğer sağlık çalışanları penceresinden de değerlendirmeyi ihmal etmiyor ve taşeronlaşmada sağlık hizmetlerinin aksayacağına dikkati çekerek bu görüşünü şu örnekle açıklıyor:
“Bu işin eğitimini almamış, temizlik ihalesi adı altında işe alınıp da hastanede her yerde, her işte çalıştırılan bizler bu şartlar altında ne kadar verimli olabiliriz biraz düşünmek lazım. Her ne kadar özveriyle çalışsak da ucuz işçilikle, ‘az işçiyle çok iş’ mantığıyla, taşeronlaştırma mantığıyla devam ettiği sürece sağlık hizmetleri aksayacaktır. Bu taşeron çalıştırma biçimi hastalara ve yakınlarına da acı bir biçimde yansımaktadır.”
Sağlık Bakanlığı kaynaklarınca; sağlık hizmetlerinde dış kaynak kullanımının, taşeron hizmet almanın, verimliliği yükselttiği, hizmet kalitesini geliştirdiği, rekabetçi avantaj yarattığı, riski azalttığı, yapısal ve yönetsel esneklik sağladığı, hizmetin sürekliliğinin de birçok avantaj sağladığı yönünde yapılan açıklamalar bir yana dursun, bu durumun sağlık hizmetlerinin işleyişinde hem çalışan hem de hastalar açısından sayısız soruna yol açtığı ilgili çevrelerce yukarıda da görüldüğü üzere sıklıkla ifade ediliyor. Tüm bu değerlendirmeler kapsamında kısa ve uzun vadede hasta ve hasta yakınlarını bir takım sorunların beklediği de her kaynakta özenle vurgulanıyor.
Dev Sağlık İş Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu, hastaları bu sağlık ortamında iyi şeylerin beklediğini söyleyebilmenin pek mümkün olmadığı görüşünü savunuyor. Bu bağlamda sağlık hizmetlerinin bütünüyle paralı hale getirildiğini ve sağlığın bir hak olmaktan çıkartıldığını vurgulayarak, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bebek ölümleri, hastane yangınları gibi sonuçlarla insani ve vicdanı açıdan iflas etmiş olan taşeron sistemini sağlık alanında hukuken de ortadan kaldıran kazanımlarımızın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Hastanelerde sağlık emekçilerinin en düşük ücretle ve tüm hakları ortadan kaldırılarak çalıştırılmasının ülkemiz ve sağlık sistemimiz açısından iyi bir şey olarak sunulamayacağını söylüyoruz.”
Dr. Hüseyin Demirdizen’se, öne sürülen gerekçelerin aksine, son yıllarda sağlık harcamalarının giderek arttığını sağlık hizmetlerinin etkinliği ve sürdürülebilirliğinin tartışma konusu olmaya başladığını belirterek, bu sistemle hasta mağduriyetinin nasıl oluştuğunu şöyle açıklıyor:
“Sağlığın tek ‘patronu’ durumuna gelmiş olan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tasarruf tedbirleri adı altında hizmetlerin kapsamında kısıntılara ve geri ödeme ücretlerinde giderek artan kesintilere gitmektedir. Bu durum kurumları ya hizmetin niteliğinden tavize ya vatandaştan ek ücret almaya ya da çalışanların ücretlerinde ve sosyal haklarında gerilemeye (çoğu zaman her üç alanda da kısıntıya) yol açmaktadır. Ancak sağlık hizmetlerinde “tasarruf”; düşük/yarı hizmet (örneğin etkili dozda ve sürede verilemeyen antibiyotiklere direnç gelişmesinde olduğu gibi) yarar sağlamamakta çoğu zaman zarar ortaya çıkararak hastaların mağduriyetine yol açmaktadır.”
Taşeron çalışmanın hem sağlık çalışanları hem de hastalar açısından sağlık sisteminin işleyişinde yol açacağı sorunlar tabii hükümet yetkililerine de götürülüyor. Dr. Arzu Çerkezoğlu bu girişimler hakkında bilgi vererek sözlerini şöyle noktalıyor:
“Konuyla ilgili şu ana kadar sayısını hatırlayamadığım kadar çok hastane başhekimimiz, il sağlık müdürü ve üniversite rektörleriyle ve en son olarak da Çalışma Genel Müdürü dahil olmak üzere hükümet yetkilileriyle görüştük. Sağlıkta özellikle taşeron çalıştırmanın gerek toplum sağlığı gerekse de sağlık çalışanları açısından ortaya çıkardığı sonuçları görmekle birlikte bu politikalarda bir değişiklik ve iyileştirme yaklaşımı ne yazık ki göremedik. Bu nedenle de kendi taleplerimiz ve doğrular çerçevesinde bir çalışmayı sürdürmekte kararlıyız.”
 

Doktorlar ve sağlık çalışanlarının değerlendirmeleri ...

Hastane Dergisi

Ayşenur Asuman UĞUR

Yorumlar
    SON DAKİKA