27 Aralık 2024
  • Ankara5°C
  • İstanbul8°C
  • Bursa9°C
  • Antalya9°C
  • İzmir11°C

BİZİM ŞİRKETİMİZİN UNAKITAN'I, HANIM'DIR

Tipik bir Karadenizli olan Ofluoğlu, silaha da düşkün arabaya da. Ama önce ailesi geliyor. Ofluoğlu “Çocuklarım kocaman adam oldular ama hâlâ karşımda bacak bacak üstüne atmaz, sigara içmez, izinsiz bir yere gitmezler” diyor.

Bizim şirketimizin Unakıtan'ı, Hanım'dır

17 Ağustos 2008 14:34

Tipik bir Karadenizli olan Ofluoğlu, silaha da düşkün arabaya da. Ama önce ailesi geliyor. Ofluoğlu “Çocuklarım kocaman adam oldular ama hâlâ karşımda bacak bacak üstüne atmaz, sigara içmez, izinsiz bir yere gitmezler” diyor.


Kabul ediyorum. Röportaj için Alman Hastanesi'nden içeri adım atana kadar epeyce gerildim. Bugüne kadar verdiği röportajlarında daima markadan, koleksiyonlarından, arabalarından dem vuran Azmi Ofluoğlu, daima boş viteste gitmekten yana olan beni oldukça gerdi…

Marka düşkünü bir insanla ne konuşabilirdim ki… Fakat Azmi Bey, ofisinden içeri girdiğim andan itibaren bende bu gerginlikten eser bırakmadı… Görüntünün aksine alabildiğine doğal ve samimiydi. Gözlerinden hiç eksik olmayan sıcak tebessümü, koleksiyonlarının birer parçası olan kolundaki saati ve elindeki kaleminin parlaklığını silip süpürüyordu. Bize de 'Hastaneler Kralı'nın aksesuarlarını değil, gönül zenginliğini abartıp sizinle tanıştırmak düştü… Muhabbetle..

Sağlık ve afiyette misiniz?

Çok samimi söylüyorum ki, bu ülkede geçmişe göre çok daha mutlu, mesut ve sağlıklıyız. Ülkemizde çok şeyler yaşadık. Her şeye rağmen, dünyada fırtınalar koparken, ülkemde hem huzurluyum, hem rahatım.. Bugüne kadar dünyada boynumuz büküktü. Şu anda başımız dik, alnımız açık. Dünya bizim, Türk işadamlarının arkasından koşuyor. Bugüne kadar şahsi ilişkilerimiz sayesinde iş yapar, kredi alırdık. Artık ülkemizin adı yetiyor.

Hastane açmadığınız ilimiz hatta ülke kaldı mı?

Şu an var ama 2009'un yarısına kadar hastane açmadığımız ilimiz kalmayacak. Yurt dışında Rusya'ya 10 hastane ile gireceğiz. Sudan'da, Arnavutluk Tiran'da hastane projelerimiz sürüyor. 2010-11 gibi, güven duyduğumuz her ülkede, Türk bayrağı dalgalanan birer hastanemiz olacak.

Toplam sayı kaça ulaştı?

Yataklı ve yataksız, karışık olarak 83. Bu ay içinde veya önümüzdeki ay ortasında hasta kabul etmeye başladığımız 9 hastanenin açılışını yapacağız. Başbakanımız açsın istiyoruz, önümüzdeki günlerde gün isteyeceğiz.

Dünyada Azmi Ofluoğlu'nun bir benzeri, bir başka hastane kralı daha var mı?

Hiç merak etmedim. Dünya bir yana ben yürürken yanımda arkadaşlarım ne yapıyor diye de hiç bakmadım. Ben kendi kulvarımda yürüdüm. Asla yanımdaki arkadaşa haset etmedim. Kendi doğrularımla, kendi çizgilerimde yürüyen bir insanım. Bir de çok iyi bir tarafım var. Herkesi çok iyi dinlerim ama bildiğimden şaşmam.

En düşük ama gerekli özelliklere sahip bir hastanenin maliyeti nedir?

En ideal hastane en az 12 bin metrekare olmalıdır. Teknik ekipman ve teknolojisiyle dört dörtlük böyle bir hastane kurmak 20 milyon dolara mal olur.

Hastaneciliği herkes yapamıyor. Nedir bu işin püf noktası?

Biz her hastanemize, sanki daha önce hiç hastanemiz yokmuş gibi şevkle başlıyoruz. Sanırım özveriyle de ilgili. Taşın altına sadece elinizi değil, yüreğinizi de koyuyorsunuz. Ona odaklanıyoruz. Başarı, “başaracağım” diyenindir. Kararlı olduğunuz zaman gayretinizi de gösterirseniz, Allah da yanınızda oluyor. Mesela ben hiç yorulmadım. Hiç zahmet çekmedim. Sanırım bu işi sevdiğimiz için. Bir de biz insanlığa hizmet ediyoruz. İnsanlara insan gibi davranıyoruz.

Alman Hastanesi'nin diğerlerinden farkı nedir? Mesela buraya ne kadar harcadınız?

Burası gözdemiz. 60 milyon dolar civarında yatırım yaptık. Her yıl teknolojiyi yeniliyoruz. Altı ay içinde bir aletin yenisi çıkıyor. Eskisini diğer hastanelere yolluyoruz. Buraya yenisini alıyoruz.

Bir arkadaşım Alman Hastanesi'nde yaşadığı terslikten sonra sizin telefonla aradığınızı söylemişti. Bunu hep yapar mısınız?

Tabi bunu yaparım. Bizzat ararım. Tüm hastanelerle ilgili şikayetler, internet üzerinden direkt telefonuma gelir. Önceki gün Bodrum'daki hastanemizi kullanan bir hanım, yaşadığı terslikle ilgili şikayet maili yazmış. Aradım, uçak biletini alıp İstanbul'a getirdik ve derdini çözdük. 'Bu benim işimse yarım bırakmamam lazım' diye düşünürüm

Size para kazandıran şey, sadece güleryüz göstermek mi?

Biz tedaviyi iki türlü yapıyoruz. Duygusal ve tıbbi. Eğer hastayı duygusal olarak hazırlamazsanız, tıbbi tedavi etki etmez. Neden yanı başınızdaki berbere değil de size isminizle hitap eden, sıcak davranan berbere ya da bakkala gidiyorsunuz. Çünkü arada duygusal bağ var.

Yeni başlayan doktorunuza ilk tavsiyeniz ne oluyor?

Bana göre bilgi her hekimde aşağı yukarı aynı ölçüde var. Artık teknoloji teşhisi koyuyor. Bu noktada hekime düşen şey, duyusal tedavi kısmı. Yani önce ilgi, sonra bilgi..

Bu ilginin devamlılığını nasıl denetliyorsunuz? Bu kadar çok hastaneyi ne zaman gidip görebilirsiniz ki…

Askerdeki haberli habersiz teftiş gibi iki türlü teftiş yapıyorum. Haber verdiğim zaman eksikler varsa, ben gideceğim için düzeltiliyor. Habersiz teftişi dostlarım kanalıyla yapıyorum. Dostlarımızı farklı bölgelerdeki hastanelere yollayıp, Check-Up yaptır gel diyorum. Sonucunda da bir rapor istiyorum. Bu tür kontrollerimi kimse bilmez.

Cezalarınız acımasızca mı?

Gerekirse doktoru kovarız. Mesela bir hekimi attık. Bir gece, bir turiste dört ayrı muayene yazmış. Fark edince ertesi gün turisti çağırıp, iki muayenesinin parasını geri ödedik. O hekim şimdi bir gazetede sağlık köşesi hazırlıyor.

 

TEDAVİ İÇİN AMERİKA GEREKSİZ

Bir derdimiz olduğunda acaba yurt dışında çaresi var mı diye düşünüyoruz. Çözüm dışarıda mı hâlâ, yoksa beynimizde mi?

Bakın bir şey söyleyeyim. CSI diye sağlık alanında denetim yapan bir kurum var. Bu kurumda çalışan bir Amerikalı, laboratuarınızı denetlerken aynen şunu söylemiş. “Keşke çalıştığım hastane de bu kadar güzel olsaydı” Biz de sertifika yerine adamın bu sözünü çerçevelettirip astık. Avrupalılar bize geliyor artık. Dışarıya bazı tetkiklerimizi yolluyoruz. Bu Türkiye'de yapılıyor mu diye şaşırıyorlar. Şu an yurt dışına sağlık için para akıtmak, Mahmutpaşa'daki bir ürüne Etiler'de iki katı fiyat ödemek anlamına geliyor. Ne teknolojileri iyi, ne insan kaynakları. Sebebi de biz, büyürken batı iyidir güzeldir gibi bazı ön yargılarla büyüyoruz. Bunu da silemiyoruz. Kendimize özgüvenimiz yok. .

Çocuklarınızın hepsini doktor yapmak gibi bir tutkunuz var. Yapabildiniz mi?

Evet beş çocuğum var. Dördünü doktor yaptım. Diğerini de bir sene beklettim doktor olsun diye.. Ama ikna edemedim. Onu içmimar yaptık.

Türkiye'de 'benim çocuğum doktor olmasın' diyen bir tane anne baba bulamazsınız. Ama zordur. Siz bu işin formülünü mü buldunuz?

Ben öncelikle işimiz bu diye üzerinde ısrarla durdum. Dördü de Allah korusun, bizim hiçbir şeyimiz olmasa, bizi kimseye muhtaç etmez. Üçü uzman biri de uzmanlık için çalışıyor. Onurlu bir meslek. Evde konuşmalarımız hep bu yönde oldu. Nasihatlerimiz hep öyle oldu. Bebeklikten itibaren telkinde bulunuyorum. Yavaş yavaş beyinlerini yıkayarak doktor yapmayı başardım. Allah da yardım etti tabi.. Kaderlerinde de bu varmış.

Birikimimi bir çocuğuma bırakacağım diyorsunuz. Hangi çocuğunuza bırakacaksınız?

Bir tane beynim var. İki tane olsa işler karışırdı. Bu yüzden bir tanesine bırakacağım ve ondan sonra diyeceğim ki, ben hepinize baktım. Sen de kardeşlerine bakacaksın. Ben nasıl yapıyorsam o da yapacak. Yani ona bıraktım diye boş vermeyecek. Şimdi bir şey daha yaptım. Vakıf kurdum üniversite için. Eğer birikimlerimizi bıraktığımız çocuklar hile hurda yapıyorsa, diyeceğim ki 'hepsi vakfa.' Yok öyle!

İhtimaller arasında bu da var yani..

Tabi tabi. Bu da var. Hatta bazı mülkler var mesela. Bunu satarsanız parasını sağlık Bakanlığı'na bağışlayacaksınız diye şerh koydum. Öyle al sat, ona bir araba buna başka bir şey. Yok böyle bir şey. Bunlar asla satılmayacak.

Çocukları yönetimde deniyormuşsunuz. Devredeceğiniz oğlunuzda nasıl bir kriter arıyorsunuz?

Yenilen pehlivan güreşe doymaz bilirsiniz. Şimdi verip, sonra elinden alıyoruz ki kıymetini bilsin diye… Bu işi sürdürecek olan oğlum öncelikle bu işe en az benim kadar inanmalı.

Ben Pazartesi sabah 7'de biniyorum buradan uçağa. Konya'ya gidiyorum, oradan uçak kiralayıp geçiyorum İzmir'e. Ardından Kuşadası'na gidiyorum. Aynı gün akşam İstanbul'a gelip başka bir toplantıya katılıyorum.

Günleriniz hep bu tempoda mı geçiyor?

Evet. Sizinle de bu yüzden hemen buluşamadık. Bir hafta gecikmesinin sebebi buydu yanlış anlamayın. Mesela geçen hafta, buradan binip gittik Sudan'a. Sabah namazı vaktinde orada olduk. Namazımızı kılıp yattık ama uyumak ne mümkün. O günü orada geçirip gece saat 5'te uçağa binip geri İstanbul'a döndük ve sabah da yine işe geldik. Ama benimle birlikte gelen kişiler, ertesi gün işe gelemedi. Benim de şanssızlığım burada. Kimse hızıma yetişemiyor. (gülüyor) Böyle geçiyor hayatımız.

 

ÜRETMENİN TADINI ALMAK YETİYOR

Hastaneler Kralı, Türkiye'nin en zengin doktoru gibi ifadeler sizi rahatsız ediyor mu?

Ben hep sessiz, sedasız işlerimi yapayım istiyorum. Ortalıkta gezeyim istemiyoruz. Her işimizde de öyleyiz. Bu yüzden, bu sıfatlar bir şey ifade etmiyor benim için. Bir yerden sonra üretmenin tadını alınca, ayakta durmak için o yeterli oluyor. Bu sene de hiç tatil yapmadım.

Bu kadar koşturan bir doktor, kendi sağlığını nasıl korur?

Beni bana bıraksalar hiç ilgilenmem sağlığımla ama bizi sevenler sağolsunlar zorla götürüp ara sıra check-up yaptırıyorlar. Bir de bu tempoya alıştığımız için, bu sağlık ve zindeliği de beraberinde getiriyor.

Spor yapmaya gerek kalmıyor mu?

Sporla ilgilenmiyorum ama iyi Karadeniz oynarım. Lisedeki ceketimi giyerim. Çok kimse giyemez ama ben giyerim. Bir de Karadenizli olduğumuz için genlerimizde bir özellik var. Fazla kilolu olmuyoruz.

 

İPHONE 3G'Yİ KIRDIRAMADIK

Teknolojiyle aranız nasıl?

Her yeni çıkan telefonu alıyorum. Bunun 3G'sini (i-phone kullanıyor) arkadaşım hediye etti ama onu kırdıramadık. (Türkiye'de kullanılabilmesi için) Bu 8 Gb. (elindekini gösteriyor) o, 16 GB. Duruyor burada. Bir arkadaş yapabilirim demiş, Ankara'dan gelip kıracak. Ben de espri yapıyorum. Alın elinize bir çekiç, kırın diye..

Telefonlar, saatler, arabalar… Görüntüyü güzelleştiriyor. Peki iç dünyanızı güzelleştirmek neler yapıyorsunuz?

Talebeler okutuyorum, burslar veriyorum ama verdiğim çocukları tanımıyorum. Ola ki yarın bir gün karşılaşırız da minnet altında kalırlar diye. Babamın adına bir ilkokul, annemin adına bir spor salonu, ağabeyimin adına bir öğretmen evi yaptık. Devlete verdik. Her yıl eşim 300 ile 400 arasında talebeyi Ramazan'da ve Bayramda giydiriyor. İbadet gizlidir. Bunları her hangi bir gösteriş için yapmıyoruz. Başkası olsa davul zurnayla açılış yapardı ama biz yapmadık.

Beyaza düşkünlüğünüzün özel bir sebebi var mı?

Özel bir sebebi yok. Ama çok severim. Ruh hali olarak neye karşılık gelir bunu bilmiyorum. Ama bu rengi şimdi hastanelerimize yansıtıyoruz.

Hastanelerinizi Versace ile döşetmişsiniz. Ne buluyorsunuz Versace'de?

Desenleri, sonsuzluğu ve sağlığı temsil ettiği için tercih ediyorum. Gümüş ve altın renginin birlikte kullanılıyor olması da hoşuma gidiyor.

Koleksiyonlarınıza bir değer biçebiliyor musunuz?

Açıkcası ne edeceklerini bilmiyorum. Ama benim favorim şatafatlı değil sükuneti temsil eden sade kalemler, saatler ve arabalar…

Alman Hastanesi'ni herkes merak eder. Bilmeyenler için tekrarlayalım. İsmi neden Alman?

Burası Almanların kullanımındaydı. Satmaya kalktılar ama Padişah satılamaz şerhi koydurmuş, sadece insanlara hizmet için kullanılabilir diyerek… Bu yüzden Almanlar İstanbul Erkek Liseliler Vakfı'na verdi. Biz de oradan kiraladık. Biz aldığımızda buraya hastane demek için bin şahit lazımdı. Bugünkü haline getirmek için 60 milyon dolar para harcadık. Çok borcu vardı. Büyük bir kısmıyla bu borçları ödedik.

Hiç Alman çalışıyor mu?

Yok ama bir ara bir Alman hemşire alalım dedik, o da olmadı.

Üniversite girişiminiz ne durumda? Eğitime ne zaman başlayacak.

Rönesans diye başladık yola, YÖK kabul etmedi. Biz de Yeni Yüzyıl olsun dedik. Bunu da ilk size söylüyorum.. Cumhurbaşkanı'ndan onay bekliyoruz.

Üniversiteden ne gibi bir beklentiniz var?

En çok aranan, tıp fakültesi, eczacılık ve dişçilik olsun istiyorum. Kendini insanların sağlığına adayan insanlar yetiştirmek istiyoruz. İki dilde eğitim verilecek. Hem Almanca, hem İngilizce olacak. 2009'da talebe almayı ümit ediyoruz.

 

 

Oğullarım karşımda sigara içemez, kahkaha atamaz

 

Merak ettiğim bir şey var. Siz Trabzonlusunuz, eşiniz Rizeli. Biz bu iki şehrin pek de iyi geçinemediğini biliyoruz. Evde barışı nasıl sağlıyorsunuz?

Sen de bilirsin ki, orada birbirimizi yeriz burada birbirimize sarılırız. Karadenizliler, Karadeniz'de kanlı bıçaklı olsalar da, dışarı çıktıkları andan itibaren başkası araya girerse onu boğarlar. Bir de Karadeniz hanımları hakikaten vefakar ve cefakardır.

Yenge Hanım'ın UHG'deki yeri neresi?

Yeri yan tarafta. (gülüyor) Bizim şirketimizin Unakıtan'ı, Hanım'dır. Üniversite mezunudur. Hem maliyeye, hem alım-satıma bakıyor. Para pulle ilgili her şey onun elinden geçiyor. Bu konuda rahatım yani. Hanım olmasa zorlanırdım.

Bu kadar yoğun mesai içerisinde ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?

Bir defa bende şu var. İşim, arabalarım ve ailem. Araba sonradan geliyor tabi. Herkes bilir, evden işe, işten eve gider gelirim. Gece hayatım yok. Hiçbir şey yok.

Evde sizin kurallarınız mı geçer?

Evet. Çocuklarımız hâlâ kaç yaşına gelmiş olmalarına rağmen her yere izinli gider gelirler. Ataerkillik devam ediyor. Benim yanımda bacak bacak üstüne atamaz, sigara içemez, kahkaha atamazlar. Saygı sevgi devam ediyor.

Koleksiyonlarda neler var?

Araba, kalem ve saat. Araba olarak Mercedes, Jeep ve antikalarım var. Öyle bineceğimden değil ama seviyorum arabayı. Bir şey satma huyum asla yok. Ailemiz atı çok severdi biz de o yüzden arabayı seviyor olabiliriz.

Bir Karadenizli olarak silahla da aranız iyi olmalı.

Evet çok iyidir.Yedi yaşımdan beri kullanıyorum. Silahsız gezmem. (çekmecesinden çıkarıp, altın kaplama 7 milimetre çapındaki Cold marka silahını gösteriyor) Silahlarımın hepsi de ruhsatlıdır. Yedi tane silahım var. Smith Wesson, Walter ve lazerli filan.. Her yıl dünyanın parasını ödüyorum ruhsatlarına hiç de vazgeçemiyorum.

Bu silahların pasını nerelerde alıyorsunuz? Av filan?

Çok zamanım yok. Ama çok güzel bir 'winchester'im var. Onun için köşeyi dönerken de vurur deriz. Avcılar ve Atıcılar Kulubü'ne üyeyim ama gidemiyorum.

Duvardaki silahlar (kılıç, mavzer, pala vs) sadece koleksiyon mu?

Rahmetli babam hepsini kullandı. Mesela palası 80 seneliktir. Ben lisedeyken babam onu koltuğunun altında taşırdı. Mavzer de hâlâ çalışıyor. Almanya'da fabrikasını bulup ruhsat aldık.

RECEP YETER /

Yorumlar
SON DAKİKA