29 Kasım 2024
  • Ankara2°C
  • İstanbul10°C
  • Bursa11°C
  • Antalya10°C
  • İzmir13°C

BİR KAPSÜLLE ZAYIFLAMAK MÜMKÜN MÜ?

Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, dünyayı heyecana sürükleyen çalışmaları ile beklenti ve hedeflerini anlatmaya devam ediyor.

Bir kapsülle zayıflamak mümkün mü?

07 Ocak 2013 Pazartesi 15:30

Tek kapsülle zayıflamak mümkün mü? Ulaşılan sonuçlar şişmanlık, diyabet, karaciğer yağlanması ve kalp-damar hastalıklarının tedavisi için umut verici mi? Birçok ülkede yasaklanan trans yağların içinde bile yararlı molekül bulunması ne anlama geliyor? Yaşlanma önlenebilir bir süreç mi? İşte ayakları yere basan bilimsel gerçekler...

Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, Harvard Üniversitesi'nde başında olduğu 11 laboratuvarda metabolik hastalıklara ilişkin sırları ortadan kaldırmak için ekibiyle birlikte var gücüyle çalışıyor. Uzun yıllar alan araştırmalar bazen kendilerini yola çıkış amaçlarından farklı yerlere sürüklese de çoğu kez tıp dünyasında çığır açıp yeni tedavi seçenekleri oluşturma hedefine yaklaştırıyor.

"Bu buluşlardan bir tanesini 15 yıldır üzerinde çalıştığımız ve peşinde olduğumuz mekanizmalardan birinden çıkardık" diye açıklayan Hotamışlıgil, "Süper fare" çalışmasını şöyle anlatıyor; "Çalışmamızın başlangıcında yağ hücreleri ve vücudun savunmasından sorumlu bazı özelleşmiş hücrelerde bulunup yağ asitlerine bağlanan bir proteini üreten genleri farelerden çıkarttık. Bu hayvanlarda beklentimizin tam tersi bir durum oluştu ve en olumsuz koşullarda bile metabolik olarak daima sağlıklı kalan bir hayvan türü ortaya çıktı. Beklentilerimizin ve hipotezimizin tam tersi bir sonuçla karşılaşınca bunu anlamak ve çözmek için ilk yola çıkış noktamızdan çok farklı yerlere gitmek zorunda kaldık. Bu sayede başlangıçta düş kırıklıkları yaşamamıza rağmen uzun dönemde önemli ilerlemeler kaydettik.

HASTALIKLARA DİRENÇLİ FARE
Bu çalışmalarımız sonucunda genetik bir değişiklikle; şişmanlık, insülin direnci, diyabet, karaciğer yağlanması, kalp hastalığı ve astıma karşı direnç gösteren bir hayvan türü yaratmış olduk. Bu son derece heyecan verici ve varolan düşünce sistemlerini zorlayan bir model olduğu için sonraki yıllarda metabolik sağlığın nedeni olan bu mekanizmayı ortaya çıkarmaya yoğunlaştık. Lipokin hormonunu bulmamız bu mekanizmayla ilgili çok önemli bir ilerlemedir. Bu proje ile ilgili sürpriz gelişme, AP2 geninin olmadığı hayvanlarda yağ dokusunda meydana gelen değişikliklerin kalori kısıtlamasını taklit ettiğini fark etmemizdi. Yağ dokusunda yaptığımız bir genetik değişiklik etkilerini karaciğer ve kas dokusu üzerinde göstermişti. Bu bize yağ dokusundan diğer dokulara gönderilen ve daha önce bulunmamış bir sinyal olduğunu gösteriyordu. Bunu takip ederek bu sinyalin kimliğini belirleme çabaları, "Lipokin" adı verilen yağ asiti ve hormonun bu mekanizmanın bir parçası olduğunu ortaya çıkardı.

YAŞLANMANIN ÖNLENMESİ MÜMKÜN MÜ?
Bu çalışmalar sonucunda elimize hem kronik metabolik hastalıklara karşı etkili olabilecek bir molekül hem de bu molekülün vücutta üretimini tetiklemekte kullanılabilecek bir yöntem geçmiş oldu. Bu iki araç bir araya geldiğinde deneysel ortamda şişmanlık, diyabet, karaciğer yağlanması ve kalp-damar hastalıklarına karşı korunma sağlanıyor. Ancak tüm bunların insan sağlığı üzerinde de bu şekilde etkili olup olmadıklarının çalışılması ve denenmesi için zaman gerekiyor. Nature dergisinde asistanım doktor Masato Furuhashi'nin katkıları ile yayınladığımız bir makale, AP2 genini özel olarak tasarlanmış bir kimyasal madde ile etkisiz hale getirip genetik olarak yaptıklarımızı ağızdan alınabilecek bir kimyasal ile de yapabilmemiz (en azından deneysel olarak) anlamına geliyor. Bu, ilaç geliştirme konusunda çok önemli bir aşama. Bir diğer önemli husus ise Gürol Tunçman'la ortaklaşa yaptığımız bir çalışmada AP2 gen fonsiyonunun insanlarda da etkili olduğunu göstermemiz. Bu, geliştirilecek bir kimyasalın insanlarda metabolik hastalıkların ve belki de yaşlanmanın önlenmesinde etkili olabileceği anlamına geliyor.

BİRDEN FAZLA HASTALIĞA TEDAVİ OLANAĞI
AP2 geni vücuttan çıkarıldığında ortaya çıkan en önemli değişikliklerden biri de bu hormonun yağ dokusu tarafından yüksek miktarda üretilmesi. Ben buna, "Yağların içerisinde saklı biyolojik hazinenin uyandırılması" diyorum. Bu bize insan uygulamaları için yepyeni ufuklar açıyor.Hedeflerimiz gerçekleşirse elimizde bu mekanizmayı kullanarak birden fazla hastalığa karşı tedavi olanakları olacak. Bu hormonun kendisi ya dışarıdan verilecek veya vücudun doğal üretimini artıracak uygulamalar sonucunda; diyabet, kalp hastalığı, astım ve bazı kanser türlerine karşı teorik olarak önemli tedavi olasılıkları sunabilecek. İlginç olan bu molekülün son derece basit bir yapıda olması ve doğal kaynaklardan saflaştırılma olasılığı.

BÜTÜN YAĞLAR ZARARLI DEĞİL
Günümüzde kan yağlarını ölçmekte kullandığımız ölçüler son derece kaba ve yetersiz. Vücudun içerisinde üretilen binlerce çeşit yağ var. Örneğin biz bugün yoğun olarak kolesterol ölçümleri yapıyor ve buna bağlı öngörülerde bulunuyoruz. Oysa gerçek, sadece kolesterol kategorisinde bile yüzlerce değişik molekül olduğu yönünde. Bunların içerisinde bazıları zararlı olmakla birlikte bazıları son derece yararlı etkilere sahip. Aynı şey diğer yağ gurupları içinde söylenebilir.

Geçen yıl yaptığımız klinik bir çalışmada genelde çok kötü olduğuna inanılan ve hatta bazı ülkelerde kullanımı bile yasaklanan, "Trans yağlar" grubu içinde bile çok yararlı bir molekül bulunduğunu ortaya çıkartmıştık. Lipokin hormonunun ortaya çıkarılması sırasında Dr. Steve Watkins ile beraber geliştirip uyguladığımız ve yayınladığımız bir teknoloji ile yüzlerce hatta binlerce yağ molekülünün aynı anda ölçümlerinin yapılabileceğini göstermiştik. Bu konudaki çalışmalar bugün daha da ilerledi ve ortaya bazı pratik çözümler çıkmaya başladı.

Ancak bunların insanlar üzerinde yaygın kullanımı şu an teknolojinin bazı sınırlamaları ve maliyetin çok yüksek olması nedeni ile gerçekleşemiyor. Ben bu engelin önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde aşılacağından eminim. Bu gerçekleştiğinde çok daha yüksek çözünürlükte incelemeler ve buna bağlı daha doğru ve sağlıklı öngörüler yapılabilecek.

KALORİ KISITLAMASI ÖMRÜ UZATIYOR
Bir canlının alması gereken kalori miktarından yüzde 40 daha azını alması ömrün uzaması anlamına geliyor. Bu sistem insan dışında neredeyse araştırılan tüm canlı türlerinde çalışıyor. Maymunlarda yakın zamanda yapılan çalışmalar ise tartışmalı bazı sonuçlar ortaya çıkarmış durumda. Bu deneyler henüz insanlarda yapılamadığı için ömrü uzatıp uzatmayacağı bilinmiyor. Şu ana kadar yapılan insan çalışmaları ise sağlık göstergelerinin çok olumlu olarak değiştiği görüşünü destekliyor.

Ancak burada vurgulanması gereken bunun uygulanabilecek türden bir kalori kısıtlaması olmadığı. Ben bu deneylerin insanlarda yaygın olarak kullanılmasını mümkün görmemekle birlikte, bu deneylerden öğrenilen mekanizmaların daha pratik ve güvenli uygulamalara dönüşebilme olasılığı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzdendir ki yüzlerce laboratuvar bu mekanizmaları anlamak için yoğun bir şekilde çalışıyor.

BİR KAPSÜLLE ZAYIFLAMAK MÜMKÜN MÜ?
Bu konuda bu kadar yoğun araştırmayı tetikleyen nedenlerden biri de bu. Ancak ben bunun çok kolay gerçekleşebileceğini düşünmüyor ve böylesine karmaşık bir biyolojik cevap sisteminin tamamının tek bir molekül ile kontrol edilebilme olasılığını düşük görüyorum. Ancak, bazı kısmi fonksiyonların bu şekilde kontrolünün mümkün olacağını ve son derece yararlı uygulamalara dönüşeceğini söyleyebilirim.

Bu konuda atılacak adımlarla insanların sağlıklı yaşam sürelerini ciddi olarak artıracak ve metabolik hastalıkları önemli ölçüde kontrol altına alacak uygulamaların olacağına inanıyorum. Buna karşın mucize ilaç beklentisi ile bazı temel yaşam tarzı değişikliklerinden vazgeçmek sağlık açısından kendimize yapacağımız en büyük kötülük olur. Önümüzdeki yılların bu soruların cevaplarını bulmada önemli gelişmelere sahne olacağı kesin.

EN YENİ ÇALIŞMALARIMIZ
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, " 20 yıl sonra tüm yan yollarda gelişen etkinliklerimiz bugün bir ana yolda kesişti "diyor. Yağların şişmanlık ve diyabet oluşumu sırasında karaciğerde kalsiyum metabolizması ve endoplazmik retikulum fonksiyonunu nasıl bozduğu ve inflamatuar cevabı nasıl tetiklediğini gösteren en yeni çalışmanın 2011 yılında, "Nature" dergisinde yayınlandığına dikkat çeken Hotamışlıgil, damar sertliği sırasında bu mekanizmaların kesiştiği noktaları bir yıl sonra, "Nature Medicine" dergisinde doktora sonrası çalışmalarını birlikte sürdürdüğü Ebru Erbay' la birlikte yayınladıklarını söylüyor ve " Bu çalışmalarımız pek çok ilaç geliştirme programına temel teşkil ettiği için çok ciddi şekilde takip ediliyor " diyor.

GAZETE HABERTÜRK / CEYDA ERENOĞLU
[email protected]

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
SON DAKİKA