BİR HEKİMİN ÇIĞLIĞI! HAZİRAN AYINDA İSTİFASINI İSTEDİ!
Bir hekimin çığlığı! Haziran ayında istifasını istedi!
16 Mayıs 2017 Salı 09:50
(İsim ve hastane paylaşımı doktorun isteği üzerine gizlenmiştir)
Karoshi Sendromu: Aşırı-yoğun-fazla çalışmaktan yani işten kaynaklanan ölüm anlamına gelen karoshi, ilk kez 1970’li yılların sonlarında Japonya’da tanımlandığı için literatürlere Japonca olarak geçmiştir. Karoshi, 4 hafta ya da daha uzun sürede, haftada ortalama 65 saat ve üzeri ya da 8 hafta ve daha uzun sürede, haftada 60 saat veya üzeri çalışma sonucu, aşırı iş yükü ile beraber, hipertansiyon (yüksek tansiyon), ateriosklerozis (damar sertleşmesi) gibi sağlık sorunlarının bir araya gelmesiyle oluşan miyokard enfarktüsü (kalp krizi) gibi akut kalp yetmezliği ve serebrovasküler (beyin-damar) hastalıkları sonucu ölüm ya da kalıcı çalışamama / kalıcı sakatlık durumu olarak tanımlanmaktadır. İlk karoshi vakası, 12 Aralık 1969 yılında Japonya’nın Osaka şehrinde, en büyük gazete şirketlerinden birisinin yükleme bölümünde çalışan 29 yaşındaki bir erkek işçinin felç sonucu ölümüyle raporlandırılmıştır. Ölümünden önce sağlıklı olmasına rağmen ayda 200- 250 saat çalışıp sadece ortalama 1.9 güne yakın izni olan bu işçinin çalışma koşullarına baktığımızda; düzensiz çalışma saatleri, yetersiz çalışan sayısı ile gazete baskılarını yetiştirme ve hatta dinlenme izni olmadan iki vardiya arka arkaya (yani 24 saat) çalışma şeklindedir."
Tanıdık geldi mi?
Ben ve tüm sağlık çalışanları bu koşulda çalışmaktadır.
2011 yılı Mart ayından itibaren Xxxxx Devlet Hastanesinde Nöroşirürji uzmanı olarak görev yapmaktayım. 6 yılı geçen bu süre zarfında görevimin çoğu kısmını tek hekim olarak yaptım. Nöroşirürji uzmanlık bölümü özellikle acil travma hastaları açısından diğer bölümlerden farklılığı belirgin olan bir branştır. Bulunduğumuz bölge itibari ile de acil servis travma başvurularının önemli bir kısmı branşımla ilgili olmaktadır. Sadece geçtiğimiz Nisan ayında acil servis tarafından yönlendirilen ve tarafımdan karşılanan konsültasyon sayısı 140'ın üzerindedir. Ayrıca çevre ilçelerden özellikle branşım ile ilgili sevkler yine önemli bir yer işgal etmektedir.
Bir hekim olarak ve özellikle bir Nöroşirürji uzmanı olarak görevimi tam ve layığı ile yerine getirdiğimi ve bundan büyük bir gurur, mesleki tatmin ve manevi huzur duyduğumu söylemek zorundayım.
Ancak artık yoruldum....
7 gün 24 saat hastaneye bağımlı kalmak, eşimden, kızımdan ayrı kalmak bir noktaya kadar alıştığım, ancak hep içimde vicdan azabı olarak kalan, hastalarımıza yardım etmek duygusunun getirdiği hazla kısmen törpülenen duygularımdı.
Elimden geldiğince acil servise başvuran ve bana ihtiyaç duyan hastaları mağdur etmemeye çalıştım. Yeri geldi bir gün içinde 7-8 kez hastaneye gittim (ki hakkım olduğu halde ulaşım için herhangi bir araç talep etmedim), gece boyunca çalan telefonlara cevap verdim, izinde ya da raporlu olduğum günlerde bile acil servis hekimlerimizin telefonla olan sorularını cevaplandırdım, bilgisayar aracılığı ile radyolojik değerlendirmeler yaptım.Tek amacım, hem hekim arkadaşımı, hem de hastayı mağdur etmeden bir sonuca ulaşmayı sağlamaktı. Özellikle dış merkezlerden 112 aracılığı ile gelen sevklere yardımcı oldum, kabul edebileceğim vakaları asla reddetmedim, kendi kısıtlı imkanlarımı hep olumlu yönde ve hasta lehine kullanmaya çalıştım.
Öte yandan rutin poliklinik hizmetlerimi sürdürdüm, elektif ameliyatlarımı yaptım, zaten vicdanen hastayı mağdur etmeme ilkesine sonuna kadar sadık kalmaya çalıştım.
Son dönemde, mesleğimi yaparken özellikle Kamu Hastaneler Birliğinin sürekli özlük haklarımıza tacizde bulunması, keyifle yaptığımız mesleğimize giderek artan baskı uygulaması tolore edilebilir düzeyi çok aştı. Zaten tüm hekim arkadaşlarımla beraber, sadece manevi tatmin amacı ile yaptığımız, her türlü riski göze alarak elimizi tam anlamı ile taşın altına koyduğumuz, hekime şiddetin moda olduğu bu zamanlarda, 100-150 kişi ameliyathane kapısında beklerken hayat kurtarmaya çalıştığımız, hasta yakınlarının tacizinin had safhaya ulaştığı günümüzde, sığınacak tek limanımız Kamu Hastaneler Birliğinin sürekli bizim karşımızda durması, her girişimimizde, bizi suçlu durumda bırakmaya çalışması. "Kalite sistemi", "organizasyon", "denetim", "hizmet içi eğitim", "sistem değişikliği","MHRS" gibi, dışarıdan bakıldığında son derece masum, ancak hekim açısından uygulanabilirliği imkansız kurallar getirmesi, hekimlik mesleğinin layığı ile değil, sadece günü kurtarmak amacı ile yapılması, etik değerleri dışlayarak, bilim bazlı değil, görsel odaklı hekimlik yapmak zorunda bırakması kabul edilebilir düzeyi aştı.
Bir hekim olarak artık, ne poliklinikte yaptığım muayeneden, ne yaptığım ameliyattan, ne de verdiğim sağlık hizmetinden memnunum. Hekimlik öncelikle ruhen tatmin gerektiren bir meslektir ve son yıllarda severek yaptığım görevimde, ruhum hep açık, hep üşüyor. Çünkü yetişemiyorum.
Sürekli üzerimde "daha fazla, daha fazla, daha fazla" diyen bir baskı hissediyorum (ki yıllarca özel hastanelerde çalıştım, birçoğunda böyle bir baskı görmedim).
Son uygulamalar sonrası artık ayaklarım hastaneye giderken ruhum hastaneye gitmiyor. Ben ve birçok hekim arkadaşım, uluslararası çalışma saatlerinin çok çok üzerinde bir mesai ile çalışırken, verdikleri hizmet asla hata kabul etmezken, dünyada en değerli şey olan "insan hayatı" üzerinde karar verirken, aldığımız eğitimle, KHB uygulamaları arasında ciddi çelişki olması, ben ve hekim arkadaşlarımın hastayı kurtarmaya çalışırken bir yandan da KHB'nin yarattığı bürokrasi ve evrak oyunlarının üstesinden gelmeye çalışması artık hekimlik mesleğinin ülkemizde yapılabilirliğini sorgulanmaya başlanmasını gerektirmektedir.
Hekimlik mi yapacağız? Günü mü Kurtaracağız?
Kusura bakmayın, artık dayanamıyorum. Ben, gerçek hekimlik yapan diğer meslektaşlarım gibi, hastaların oyalanmasını kabul etmiyorum. Hastalarımın gerçek tedavilerinin SGK tarafından, tamamen maddi düşüncelerle ve anti-bilimsel yaklaşımla sınırlandırılan bir sistemden değil, gerçek anlamda her branşın yetkin derneklerinden alınan bilimsel veriler ışığında yapılmasını istiyorum. Göz göre göre, sadece SGK ödemesi yok diye, hastanın hayatını kaybetmesini ya da engelli kalmasını önleyecek tıbbi cihazların ya da malzemelerin kullanılmamasını kabul edemiyorum.
Kalite standartlarının, servislerden, yapılan ameliyat sayılarından, yatan hasta sayısından, hastane doluluğu oranından, beyin ölümü tespitinden, hasta odalardaki televizyonların hangi kanalları gösterdiğinden değil, öncelikle poliklinik ya da acil poliklinik karşılama ve muayene sürelerinden başlamasını istiyorum.
Evrak üzerinde imzaların tamam olup olmadığını soran "güdümlü" ve "hekim" olduğunu unutmuş "memurlar" yerine, hasta gerçekten muayene oldu mu? muayene süresi normal standartlarda oldu mu? uluslararası standartlarda en az 17 dakika olan muayene süresi neden 45 saniye sürdü? diye soran ve gerçek anlamda "hekim" olan teftiş heyeti bekliyorum.
Sürekli doktor ve yardımcı personel açığını sorgulayan sistem yerine, "bu insanlar neden kaza yapıyor? Neden bu insanlar gerekli tedbirleri almıyor? Trafik ve iş kazalarının önlemi nasıl alınır? Trafik polisleri ya da diğer güvenlik mensubu çalışanların açıklarının neden sağlık mensuplarına yüklendiğini denetleyen, en basit örneği ile kask kullanmayan motosikletlilerin hesabının sağlık çalışanlarına çıkarılmaması gereken ve hata yapanlara, hata yapmamaları için gerekli denetim sistemini geliştiren" bir sistemin, yıllarca bu kadar can almasına rağmen neden geliştirilmediğini sorgulamak istiyorum.
En basit ya da en ciddi trafik kazasında ya da iş kazasında acil servis önünde ve içinde yüzlerce kişinin beklemesini ve bu insanların her birinin sağlık personelinin çalışmasını engellediği, hatta hastanın ve sağlık çalışanlarının hayatlarını tehtid etmesine rağmen gerçekçi bir tedbir alınmamasını, yıllarca bu tehditle çalışan sağlık personeline bir teşekkür yerine sürekli eleştiri yapılmasına tahammül edemiyorum.
Bizlerin, yani sağlık çalışanlarının, her ne kadar sesimiz çıkmasa da, sessiz çığlığımızı duymanızı istiyorum.
Birçok sağlık çalışanı, siyasi ve ekonomik baskı altında, sesini çıkaramıyor. Hayatlarını insan hayatı kurtarmak üzere kurgulamış ve mesai mefhumu gözetmeden çalışan, kendi sosyal hayatlarını ve isteklerini unutmuş bir şekilde özveri gösteren arkadaşlarımın her fırsatta gerek medya, gerekse KHB tarafından hedef gösterilmekten kurtulamıyor. Bu arkadaşlarımı gördükçe, yaptıkları iş için gösterdikleri çabayı takdirle karşılıyor ve onların sistem üzerindeki katkılarını görmeyen yetkililerin, mahçubiyet yerine üste çıkarak eksik aramalarına tahammül edemiyorum.
Artık siyasilerin bir oyuncağı olmak istemiyor ve kendi işimi yapmak istiyorum.
Ve gerçek standartlarda, hastalarıma gerekli değeri verebileceğim, muayene süresinden, tıbbi ya da cerrahi tedavi süresi sonuna kadar güvende olabileceğim, maddi çıkarların ön planda tutulduğu özel hastane kuralları değil, gerçek anlamda sosyal devlet hastanesi kurallarının uygulandığı, paranın ya da SGK ödemelerinin değil, insan hayatının önemli olduğu, uyguladığım tedavinin sadece bilimsel açıdan sorgulanabileceği, hastayı muayene bile etmeden, hastayı görmeden karar veren sistem bürokratlarından uzak günler gelinceye kadar, Xxxxxx Devlet Hastanesi Nöroşirürji Uzmanlığı görevimden istifa etmek istiyorum.
15 Haziran 2017 itibari ile ilişiğimin istifaen kesilmesini arz ederim.
Nöroşirürji Uzmanı
- Sağlık Bakanı Memişoğlu, TÜSEB Başkanı Kervan ve beraberindeki heyetle bir araya geldiSağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Türkiye Sağlık Enstitüleri (TÜSEB) Başkanı Prof. Dr. Ümit Kervan ve Türkiye Aşı Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ateş Kara, BioNTech kurucu ortağı Prof. Dr. Özlem Türeci ile bir araya geldi.21 Kasım 2024 Perşembe 18:38SAĞLIK BAKANLIĞI
- Sağlık Bakanı Memişoğlu, 3. Uluslararası Anadolu Ebeler Derneği Kongresi'nde konuştu:Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, yenidoğan çetesine ilişkin, "Çeteyi ortaya çıkartan, onu takiple delillendiren, bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa istenir? Onları yakalattığımız için mi?" ifadesini kullandı.21 Kasım 2024 Perşembe 17:53KONGRE VE KONFERANSLAR
- Ödemiş'te Diyabet Farkındalık Sempozyumu düzenlendiDünya Diyabet Günü etkinlikleri kapsamında Ege Üniversitesi Ödemiş Sağlık Bilimleri Fakültesi'nde 2. Uluslararası Diyabet Farkındalık Sempozyumu gerçekleştirildi.21 Kasım 2024 Perşembe 17:38DİYABET
- Edirne 112 Acil Çağrı Merkezi 10 ayda 54 bin çağrı cevapladıEdirne Sağlık Müdürü Mustafa İshak Yıldırım, 112 Acil Sağlık Merkezinin 10 ayda 54 bin çağrı cevapladığını belirtti.21 Kasım 2024 Perşembe 17:23SAĞLIK BAKANLIĞI
- "Yenidoğan çetesi" davasının duruşması sanık savunmalarıyla devam ediyorİstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması sanık savunmalarıyla sürüyor.21 Kasım 2024 Perşembe 17:18BASIN HABERLERİ
- Beypazarı Aile Yaşam Merkezi'nde Ağız ve Diş Sağlığı Semineri düzenlendiBeypazarı'nda "Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası" dolayısıyla "Ağız ve Diş Sağlığı Semineri" gerçekleştirildi.21 Kasım 2024 Perşembe 16:53AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
- Niğde'de 12 günlük bebeğin kalbinde iki büyük atardamar arasındaki açıklık ameliyatla kapatıldıNiğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 12 günlük bebeğin kalbinde iki büyük atardamar arasındaki açıklık ameliyatla kapatıldı.21 Kasım 2024 Perşembe 16:53KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
- Muğla'da ambulansın çarptığı kadın öldüMuğla'nın Seydikemer ilçesinde ambulansın çarptığı kişi hayatını kaybetti.21 Kasım 2024 Perşembe 16:43BASIN HABERLERİ
- Van Eğitim Araştırma Hastanesi Tüp Bebek Merkezi çocuk hayali kuranların hizmetindeVan Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çocuk sahibi olmak isteyenlere hizmet vermek amacıyla kurulan Tüp Bebek Merkezinde ilk aşılama çalışması yapıldı.21 Kasım 2024 Perşembe 16:33SAĞLIK BAKANLIĞI
- Medipol Sağlık Grubunca "Ağız ve Diş Sağlığı Festivali" düzenlendiMedipol Sağlık Grubunca düzenlenen Ağız ve Diş Sağlığı Festivali'nde, ağız ve diş sağlığının önemi vurgulandı.21 Kasım 2024 Perşembe 16:23AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2006 Sağlık Aktüel