22 Kasım 2024
  • Ankara12°C
  • İstanbul7°C
  • Bursa9°C
  • Antalya16°C
  • İzmir15°C

ANAYASA MAHKEMESİNDEN AIDS'Lİ İŞÇİYE TAZMİNAT

Yüksek Mahkeme, HIV virüsü tespit edildikten bir süre sonra işten çıkarılan kişinin, maddi ve manevi varlığın korunması ile özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Anayasa Mahkemesinden AIDS'li işçiye tazminat

11 Mart 2017 Cumartesi 08:55

Anayasa Mahkemesi, HIV virüsü tespit edildikten bir süre sonra işten çıkarılan kişinin, "maddi ve manevi varlığın korunması ile özel hayata saygı" hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

Yüksek Mahkemenin internet sitesinde yayımlanan karara göre, İzmir'de 2005'te plastik boru ve profil imalatında faaliyet gösteren bir şirkette, profil üretim operatörü olarak çalışmaya başlayan T.T.A'ya Aralık 2006'da AIDS tanısı kondu.

T.T.A. 6 ay boyunca iş yeri dışında tutuldu ancak maaşını almayı sürdürdü. İş yeri hekimi tarafından T.T.A'nın tedavisinin yapıldığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesine, işçinin çalışmasına engel bir durumu olup olmadığı soruldu. Fakülteden verilen cevapta, işçinin sağlık durumunun herhangi bir işte çalışmasına engel oluşturmadığı, herhangi bir maluliyetinin de bulunmadığı bildirildi.

T.T.A. 2009'da istifa dilekçesi vererek işten ayrıldı ve iş yerinden herhangi alacağı olmadığını beyan eden bir ibraname imzaladı.

Daha sonra sağlık durumundan faydalanılarak sanki kendi isteğiymiş gibi belgeler imzalatıldığını savunan T.T.A, şirket aleyhine Karşıyaka 2. İş Mahkemesinde alacak davası açtı.

Mahkeme T.T.A'nın özel hayatının ihlal edildiği iddiasını yerinde bulmadı ve manevi tazminata ilişkin talepleri reddetti. Ayrıca T.T.A'nın davanın üçüncü kişilere kapalı görüşülmesi talebi de kabul edilmedi.

Mahkeme, ayrımcılık yasağı yönünden ise 6 ay iş yerinden uzak tutulan T.T.A'yı haklı bularak davayı kısmen kabul etti ve işçiye tazminat ödenmesini kararlaştırdı.

- Yerel mahkemenin tazminat kararı bozuldu

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin tazminat kararını bozdu.

Bozma kararında, işverenin diğer çalışanlarını koruma saikiyle davrandığı, bu nedenle kusurlu olmadığı belirtildi.

Bu kararın kesinleşmesi üzerine T.T.A, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurdu. Yüksek Mahkeme, başvurucunun, maddi ve manevi varlığın korunması ile özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Ayrıca işe dönüş davası sürecinde yargılamanın üçüncü kişilere kapalı yapılması talebinin reddedilmesi nedeniyle de başvurucuya 8 bin lira tazminat ödenmesine hükmedildi.

Kararda, başvurucunun çalıştırılmadığı dönemde ücreti ve işten ayrıldığı sırada da yasal alacaklarının kendisine ödendiği dikkate alınarak, söz konusu farklı muamelenin iş arkadaşlarından hiçbirine yapılmayan, daha elverişli hatta avantajlı bir muamele olduğunun ileri sürülebileceği ancak tedavi için sürekli ve düzenli gelire ihtiyaç duyan başvurucunun, işini HIV pozitif olması nedeniyle kaybettiğinin hatırlanması gerektiği kaydedildi. Kararda, dolayısıyla olayda başvurucuya negatif anlamda farklı muamele yapıldığı vurgulandı.

Yargıtay ve iş mahkemesi kararlarında, hastalığın "bulaşıcı" olması hususuna odaklanıldığına işaret edilen kararda, işverenin, iş yerinde başvurucunun diğer çalışanlar yönünden risk oluşturmayacak başka bir pozisyonda çalıştırılması imkanları hakkında değerlendirme yapma yükümlülüğü olup olmadığının ele alınmadığı ifade edildi.

Kararda, iş yeri hekiminin işverene başvurucunun bir başka işte çalıştırılması tavsiyesinde bulunduğu, personel ve mali işler müdürünün dış görev olarak bayi ziyareti işinin verilmesinden söz ettiği, bilirkişi raporunda da işverenin davacı işçiyi hastalığı nedeniyle risk taşımayan bir başka işe vermesi gerektiğinin belirtildiği anlatıldı.

Ancak işverenin iş yerinde bu şekilde başka bir görev bulunup bulunmadığı, varsa başvurucunun niteliklerinin bu görev için yeterli olup olmadığı gibi hususlarda hiçbir değerlendirme yapmadığına değinilen kararda, iş yerinde alternatif iş imkanlarının incelenmesi yükümlülüğü konusunda değerlendirme yapılmaması nedeniyle başvurucu ile işveren arasında çatışan çıkarlar arasında adil denge kurulmadığı bildirildi.

Kararda, şu ifadeler kullanıldı:

"İlk olarak başvurucunun haksız olarak işten ayrılmaya zorlandığı yönündeki esaslı iddiasının derece mahkemesi kararlarında hiç incelenmemiş olması, ikinci olarak iş yerinde alternatif iş imkanlarının incelenmesi yükümlülüğü konusunda değerlendirme yapılmaması nedenleriyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve özel hayata saygı hakları bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesi başvurucunun, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan maddi ve manevi varlığın korunması ve 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir."

- "Gizlilik talebi makul ve savunulabilir nitelikte"

Kararda, yargılamanın üçüncü kişilere kapalı yapılması talebinin reddine ilişkin değerlendirmeye de yer verildi.

HIV infeksiyonu rahatsızlığı olan kişilerin uzun zamandır ön yargı ve kınamaya maruz kalan zayıf bir grup olduğu belirtilen kararda, bu dışlanma, damgalanma ve ön yargıların özellikle iş hayatında mevcut olması durumunda kişiler üzerindeki etkilerinin çok daha yıkıcı olabileceği dikkate alındığında başvurucunun gizlilik talebinin, özel hayata saygı hakkına ilişkin makul ve savunulabilir nitelik taşıdığı vurgulandı.

İş mahkemesince "dava dilekçesinin mahiyeti gereği" gizlilik talebinin reddedildiği kaydedilen kararda, bunun hangi somut nedenlere bağlı olarak gizlilik kararı verilmediğini açıklamaktan uzak nitelik taşıdığı ifade edildi.

Kararın temyizi aşamasında aynı iddialar ileri sürülmesine rağmen temyiz hakkında verilen kararda da bu hususlara ilişkin bir gerekçeye yer verilmediği, bu bağlamda söz konusu kararların konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği kaydedildi.

Kararda, bu nedenlerle başvurucunun, Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel hayata saygı hakkının unsurlarından olan kişisel verilerin korunması hakkının ihlal edildiğine karar verildiğine işaret edildi.

Ayrıca yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi kriterler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alınarak, olayda 4 yıl 10 aylık yargılama süresinin makul olmadığına dikkati çekilen kararda, bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiği belirtildi.

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
SON DAKİKA