25 Kasım 2024
  • Ankara-1°C
  • İstanbul7°C
  • Bursa3°C
  • Antalya7°C
  • İzmir7°C

ALTIN VE PIRLANTA ÜLKESİNDE ANESTEZİSİZ AMELİYAT

Altın, pırlanta ve uranyum gibi yer altı kaynaklarıyla ünlü Afrika'nın Orta Afrika Cumhuriyeti, Fransızlardan bağımsızlığını kazandığı 1960'dan beri siyasi istikrara kavuşamıyor. Ülkenin 53 yıllık tarihinde sayısız darbe girişimi oldu.

Altın ve pırlanta ülkesinde anestezisiz ameliyat

27 Mayıs 2013 Pazartesi 10:22

2003 yılında darbe ile iktidara gelen François Bozize, yine bir darbe ile ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Seleka olarak adlandırılan hareketin lideri Michel Djotodia’nın askerlerinin başkent Bangui’ye yaklaşmasıyla birlikte Bozize, çareyi komşu Kamerun’a kaçmakta buldu. Sadece o mu! Doktorların da aralarında bulunduğu tüm yabancılar ülkeyi terk etti. İç savaş ortamında ülkeyi sadece Orta Afrika Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren Türk okullarındaki öğretmenler terk etmedi.

ÖĞRENCİLERİ BIRAKMADILAR

Türkler, öğrencileri ile çatışmanın ortasında kalmayı tercih etti

Eş ve çocuklarını Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne gönderen öğretmenler, öğrencilerini savaşın kaderine bırakmak yerine gerekirse onlarla beraber ölmeyi tercih etti. En kanlı çatışmalar Türk okulu Ecole Turk’un duvarlarında cereyan ederken, aynı esnada binada bulunan öğretmenlerin elinden dua ederek siper almaktan başka bir şey gelmiyordu.

DARBEDEN SONRA TÜRK DOKTORLAR ÜLKEYE GİRDİ


Göğüs göğüse süren çatışmada Türk okulu önünde 70 kişi öldü. Seleka ülkede kontrolü ele geçirince, bu sefer ülke halkına yardım adına yine bir Türk sivil toplum örgütü kolları sıvadı. Kimse Yok Mu Derneği, darbeden sonra ülkeye ilk giren yardım kuruluşu oldu. Aralarında dört doktor, iki ameliyathane hemşiresi ve bir anestezi teknikerinin bulunduğu sekiz kişilik sağlık heyeti, ülkeye giderek Orta Afrika Cumhuriyeti halkının yaralarını sarmaya başladı.

Derneğin Sağlık Hizmetleri Müdürü Veysel Kayabaşı Orta Afrika’ya tüm uçuşların Fransa üzerinden yapıldığına dikkat çekerek ülkeye ancak 24 saatte ulaşabildiklerini söylüyor. Ülke ile ilgili ilk izlenimlerini şöyle aktarıyor:

“Orta Afrika Cumhuriyeti, altın, pırlanta ve uranyum gibi yer altı kaynakları bakımından zengin bir ülke olmasına rağmen Afrika'nın en fakir on ülkesi, dünyanın ise en fakir ülkeleri arasında. Kasım 2012’den bu yana ülkede karışıklık vardı. İsyancılara Seleka deniyor. Seleka Müslümanlardan oluşuyor. Seleka başkente yaklaştığında Türkler dışında ülkedeki tüm yabancılar kaçtı. Türk okulunun yanında cereyan eden çatışmaların izleri hala duruyor. Buna rağmen şehrin en güvenli yeri Ecole Turk adı verilen Türk okulu.”

İSTANBUL ALTIN RAFİNERİSİ BAŞKANI DA BURADA ÖLMÜŞTÜ

Kayabaşı ülkede üst düzey ağırlandıklarını belirterek Sağlık Bakanlığı’nın kendilerine Amitiy adlı hastaneyi tahsis ettiklerini belirtiyor. Sağlık heyeti, 256 kilo ilaç ve cerrahi sarf malzemesini de beraberinde Orta Afrika’ya götürmüş. Kayabaşı, bütün ilaçların ve malzemelerin bir haftada tükendiğinin altını çiziyor.

Sekiz kişilik heyette yer alan çocuk hastalıkları uzmanı Opr. Dr. Önder Önem’in Afrika’ya ikinci gidişi. İlk seferini Uganda’ya yapmış. Dernekten çağrı yapıldığında da hiç düşünmeden kabul etmiş.

Ülkede kaldıkları bir hafta boyunca 40 ameliyat ve 800 poliklinik tedavi yaptıklarını söylüyor. En sık görülen hastalık parazit. Açlık ve sefaletten dolayı insanların bu hastalığın pençesinde kıvrandıklarını aktarıyor. İkincisi ise sıtma. İstanbul Altın Rafinerisi Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Halaç da 2008 yılında Orta Afrika Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyaret sırasında sıtmaya yakalanarak vefat etmişti.

‘MADEM GİDECEKTİNİZ NEDEN GELDİNİZ?’

Ülke halkı sıtmadan sonra en fazla fıtık derdinden muzdarip. Orta Afrika’da evlere su taşımaktan dolayı fıtık vakasına sıklıkla rastlanıyor. Önem “Herkes ülkeden kaçarken bir Orta Afrika Cumhuriyeti’ne, o insanların yanında olduğumuzu göstermek için gittik. İnsanların gözlerinden mutsuzluk açıkca okunuyordu.” diyor. Önem, Orta Afrika’da halkın, sayılarının çok az olmasına karşılık kendilerine büyük bir umut bağladıklarını belirtiyor. Hatta “Geldiniz, bizi umutlandırdınız. Madem gidecektiniz, neden geldiniz?” şeklindeki sitemlerini unutamamış.

Genel Cerrahi Uzmanı Cem Oruç ise şehir dışından hastaneye tedavi için insanların akın ettiğini söylüyor. Sesindeki durgunluktan yaşadıklarının onu çok etkilediği belli. Oruç “Bu insanlar her türlü tıbbi hizmete muhtaç. Orada tıbbi takip gerektirmeyecek ameliyatlar yapmak zorundaydık. İstanbul’a geldiğimizde o insanları arkamızda bırakmış olduk. Aklımdan hiç çıkmıyorlar. İstanbul’a geldim; ancak aklım orada kaldı” sözleriyle duygularını aktarıyor. Bir ara aşırı izdihamdan dolayı duruma asker müdahele etmiş. Son günlerde artık hastalar, asker kontorülünde kabul edilmeye başlanmış.

‘GÖRDÜĞÜM AMELİYATLAR İNSANLIK DIŞIYDI’

Türk doktorlarının Orta Afrika’ya yaptığı sağlık çıkarması ile ilgili en çarpıcı sözler ise sağlık heyetindeki anestezi teknikeri Ali İhsan Ataş’a ait. Ataş, ülkede sağlığın ticarete döküldüğünü gözlemlemiş. Ameliyatı gerçekleştirdikleri hastanenin daha önce Çinli doktorlar tarafından kullandığını; ancak darbenin ardından doktorların kaçtığını söylüyor. Kaçarken geride bıraktıkları kilitli cerrahi sarf malzemelerini de kullanamamışlar. İşin en kötüsü ise hastanedeki anestezi cihazında ameliyat sırasında hastayı uyutacak gaz olmayışı. Hastanede beraberinde birkaç yerel doktorun bulunduğu ve bu doktorların anestezi olmadan hastaları ameliyat ettiklerine şahit olmuş. Ataş “Gördüklerim tek kelime ile insanlık dışıydı. Anlatılacak gibi değil. Doktorların doktorluk mesleği ile alakası yok. Hastanede her şey para ile satılıyor. Ameliyatlar para ile yapılıyor. Paranız yoksa yandınız. Biz bile ameliyatları yaparken anesteziyi kullanamadık. Yanımızda götürdüğümüz ilaçlarla lokal anestezi yaptık” diyor.

HASTANEDE PAMUK BİLE YOK, VİVİDENT SAKIZ 5 DOLAR

Ataş, sağlık hizmetlerinin noksanlığından dolayı yaşam süresinin 40 yaşını geçmediğini vurgularken, heyetteki hemşirelerden Canan Görgülü, hastaneye ilk gittiklerinde gördükleri manzara karşısında şok olduklarını söylüyor. Çünkü hastanede bırakın cerrahi sarf malzemeleri, pamuk ve hatta sabun bile yokmuş. Odalardaki yataklarda çarşaf dahi olmadığını söylüyor. Hastaların çaresizlikten iyileşirim umuduyla gelip bir süre yatıp tekrar evine gittiklerini anlatıyor.

Görgülü’nün bir diğer dikkatini çeken nokta ise hayat pahalılığı. Üzümün kilosunun 20 dolar , bir kutu sakızının 5 dolar, hamburgerin 12 dolar gibi fahiş fiyatla satılmasına hayret etmiş. “Dükkanlarda ne ararsanız var. Zenginlerin bir ürüne ulaşmasında sıkıntı yok. Ancak halkın büyük çoğunluğu fakir” sözleriyle ülkede yaşanan trajediye vurgu yapıyor.

Kaynak: Haber Kaynağı
Yorumlar
SON DAKİKA