Tam Gün Kanunu bugün Anayasa Mahkemesi’nde görüşülecek. Olağandışı bir gelişme olmaz ise yine bugünkü oturumda Kanunun yürütmesinin durdurulması ya da iptali konusunda bir karar verilecek. Bu noktada önceki yazılarımız çerçevesinde ve kamuoyunda yapılan tartışmalar ışığında davanın muhtemel sonucuna ilişkin kimi değerlendirmeler yapmak istiyoruz.
İLK KEZ 1978 YILINDA BENİMSENDİ
Tam Gün Kanunu tartışması Türkiye için yeni bir konu değil. İlk kez 1978 yılında başlayan tam gün rejimi, hiçbir zaman gerçek anlamda uygulanmadı ve nitekim 1980 yılında yürürlükten kaldırıldı. Ancak bu tarihten sonra da tam gün uygulaması sağlık gündeminin önemli başlıklarından birisini teşkil etti. Bu süre zarfında Türk Tabipleri Birliği her zaman tam gün uygulamasını destekledi. Yine birçok Sağlık Bakanı ve keza siyasi parti de tam güne geçişle ilgili olumlu görüş bildirdi. Fakat 2010 yılına kadar bu konuda hiçbir somut girişimde bulunulmadı. Nihayet geçtiğimiz şubat ayında yeni Tam Gün Kanunu yasalaştı.
TEMMUZ AYI, SON…
İçinde bulunduğumuz ayın son günü itibariyle, Sağlık Bakanlığı ve diğer kamu kuruluşlarına bağlı hastanelerde çalışan hekimler ile asker hekimler için Kanunun uygulanmasına başlanacak. Üniversite hastaneleri ise yıl sonunda uygulamaya geçecek.
Kanun özü itibariyle kamuda çalışan bir hekimin özel sektörde de çalışmasına yasak getiriyor. Kanunun sistematiğinde, sağlık personelinin tamamını kapsayan özel bir düzenleme tekniğinden vazgeçildi. Buna göre, üniversite hastaneleri ile Sağlık Bakanlığı ile diğer hastanelerde çalışan sağlık personelinin durumu birbirinden ayrıldı.
DAVADA BAZI HEKİMLER MAĞDUR EDİLDİ
Kanunun bazı hükümleri hakkında Anamuhalafet Partisince açılan ve bugün görülecek iptal ve yürürlüğün durdurulması davasında, sadece üniversitede çalışan öğretim üyelerinin tam gün çalışma hakkına ilişkin talepte bulunuldu. Maalesef, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan hekimler davanın dışında bırakıldı. Kuşkusuz bu durum sıkıntılı ve eşitliksiz bir sonuca yol açacaktır. Zira, mahkemeler önüne gelenden talepten daha fazlasına hükmedemez. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi bugün sadece üniversite mensuplarının tam gün çalışma hakkına ilişkin karar verecek.
İSTEMİN REDDİ KUVVETLE MUHTEMEL
Bu noktada Yüksek Mahkemenin üniversitede çalışanlar için de kanuna yönelik bir iptal veya yürütmenin durdurulması kararı vermesini beklemiyoruz. Zira Anayasa Mahkemesi daha önce, 1979 yılında, verdiği bir dizi kararda, üniversite mensuplarının tam gün çalışma zorunluluğuna ilişkin düzenlemenin iptali istemini reddetmişti. Her ne kadar bu karar oy çokluğu ile verilmiş olsa da bugün de Anayasa Mahkemesinin geçmiş içtihadını devam ettirmesi kuvvetle muhtemeldir. Özetle, olağandışı bir gelişme söz konusu olmaz ise Anayasa Mahkemesi, hekimlerin üniversite hastanelerinde tam gün çalışması konusunda bir iptal veya yürütmenin durdurulması kararı vermeyecektir.
KANUNDAKİ ANAYASAYA AKIRILIKLAR
Bununla birlikte kanunun iptali istenen kimi hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğu kanaatindeyiz. Yine bu konuda Yüksek Mahkemenin iptal yönünde kara vereceğini beklemekteyiz. İptali muhtemel kanun hükümlerini şöyle sıralayabiliriz:
İŞVEREN PRİMLERİN TAMAMINI ÖDEMELİ
1- Hekimlerin, bir istihdam bağı ile çalıştıkları durumda, zorunlu mesleki sorumluluk sigortası primlerinin yarısının hekim tarafından ödenmesi zorunluluğu hükmünün Anayasaya aykırı olduğunu düşünmekteyiz. Zira, ister kamu ister özel olsun, sunulan hizmetten kaynaklanan zararlardan asli sorumlu şüphesiz ilgili sağlık kuruluşudur. Bu zarara karşı sigortalanmak isteyen ya da sigortalanması mecbur tutulan sağlık tesisinin primleri kendisinin ödemesi hakkaniyete daha uygun bir çözüm olacaktır. Yüksek Mahkemenin bu hükmü iptali beklenmelidir.
SGK İLE SÖZLEŞMELİ SÖZLEŞMESİZ AYRIMI
2- Tam Günü Kanunu ile getirilen düzenlemelerden birisi de Kanunun yedinci maddesi hükmüdür. Bu hükme göre hekimler ve diş hekimleri üç kümede tanımlanan sağlık kuruluşlarından yalnızca bir kümesinde çalışabilmektedir. Kümelerden birincisi kamu kurum ve kuruluşları, ikincisi sosyal güvenlik kurumu veya kamu kurumları ile özel sözleşmeli özel sağlık kuruluşları, üçüncüsü ise sosyal güvenlik kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi olmayan özel sağlık kuruluşlarıdır.
Hekimlerin sadece kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmalarını öngören yasak zaten Devlet memurları ve YÖK Kanununda yer almaktadır. Burada önemli olan SGK ile sözleşmeli sağlık kuruluşlarında çalışan birisinin aynı zamanda SGK ile sözleşmesi bulunmayan bir sağlık kuruluşunda çalışmasının da yasaklanmasıdır. Bu yasağın çalışma özgürlüğünü orantısız bir biçimde sınırladığı düşünmekteyiz. Yine, Yüksek Mahkemenin de çalışma özgürlüğünü kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde aşırı sınırlayan bu hükmü iptal edeceğini beklemekteyiz.
TELİF HAKKINA SINIRLAMA DA İPTAL EDİLMELİ
3- İptali muhtemel bir diğer konu da telif gelirlerine ilişkin düzenlemedir. Kanuna göre, üniversitede çalışan öğretim üyelerinin göreviyle bağlantılı olarak elde ettiği telif gelirlerinin de üniversite döner sermayesine aktarılması öngörülmüştür. Burada öğretim üyelerinin fikri çalışmalarını teşvik etmek şöyle dursun onu sınırlayan, personeli bu çalışmalardan caydıran bir düzenleme söz konusudur. Bu sebeple kişilerin mesleki gelişimlerini ve bilimsel çalışmalarını olumsuz yönde etkileyecek bu düzenlemenin de Mahkemece iptal edilmesi gerektiği inancındayız.
Kanunun diğer hükümleri açısından ise bir iptal veya yürütmenin durdurulması kararı beklememekteyiz.
Dr. Erkin Göçmen
Hukukçu-Tıp Doktoru
www.erkingocmen.com
Hukukçu-Tıp Doktoru
www.erkingocmen.com