Geçen haftaki yazımda SGK'nın sağlık sistemimize girmesiyle birlikte yaşanan değişimin olumlu taraflarını dile getirmiştim. Yazımı şöyle bitirmiştim: "Peki her şey çok güzel ve sorunsuz mu? Değil tabii ki... Ama sorunları ve eleştirilerimi de bir başka yazıya bırakalım." Öyleyse kaldığımız yerden devam edelim. SGK ile ilgili endişeler ve eleştirileri, bu yazımda dile getirelim.
GSS (Genel Sağlık Sigortası), prim toplamaya dayalı bir finansman modeli. Ülkemizde vergi ve prim toplama konusunda geçmiş deneyimlerimiz maalesef pek iyi değil. Bırakın "ileride işime yarar" diye prim ödemeyi, insanımız kullandığı elektriğin parasını bile ödemiyor. İşin daha garibi, ödemeyenlerinkini de ödeyenlere yansıtıp alıyoruz. SGK acaba kendisine yetecek kadar prim toplayabilecek mi? Toplanan primlerin sağlık harcamalarının finansmanına yetmediğini biliyoruz. Her yıl bütçeden ciddi bir kaynak SGK için aktarılıyor. Kurumun bütçesi giderek ve hızla büyüyor. Bu durumda finansmanın sürdürülebilirliği en önemli tartışma konusu. Bu, sadece dışarıdaki paydaşların değil; kurum görevlilerinin de üzerinde düşündüğü, tartıştığı bir konu.
Finansmanın sürdürülebilirliği konusundaki sıkıntılar SGK'yı farklı tedbirler almaya zorluyor ve daha çok zorlayacak. Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve ilaç endüstrisiyle global bütçe üzerinden anlaşmaya gidilmesi; hastalardan alınan katılım paylarının artırılması ve genişletilmesi; sağlık kurumlarına geri ödemede esas alınan SUT fiyatlarının 6-7 yıldır enflasyona rağmen artırılmaması ve hatta düşürülmesi; ilaç fiyatlarında iskonto oranlarının giderek artırılması; geri ödemelerde kısıtlamaların, kesintilerin genişletilmesi; tıbbi malzeme fiyatlarının KİK kayıtlarında da görülebilecek şekilde irrasyonel olarak düşük belirlenmesi; tamamlayıcı (ve belki destekleyici) özel sigortanın uygulamaya girmesi bu zorlanmanın açık işaretleri.
Sağlık finansmanı, sadece bizde değil, tüm dünyada giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Çünkü sağlık hizmetleri, tüm dünyada giderek daha pahalı hale geliyor. İnsan ömrü uzadı, kronik hastaların beklenen yaşam süreleri arttı, sağlık hizmetleri yüksek ve pahalı teknolojiye bağımlı hale geldi, hasta beklentileri yükseldi. Fakat bana göre bunlar, 1-2 yıl gibi kısa bir sürede geldiğimiz noktayı açıklayamaz. Yıllardır sağlıkta "günü idare etmek" dışında bir şey yapılmaması nedeniyle sorunların birikmesi ve sağlıkta dönüşümle birlikte pek çok yatırımın ve değişimin bir arada hızla yapılmasının da bunda payı olsa gerek. Ancak, para kazanmaya dönük işletmelerin kontrolsüz bir şekilde sektöre girmeleri; kamuda performansa dayalı ödemenin acımasız uygulanması; ilaç, tıbbi cihaz ve malzeme pazarlayan firmaların kontrolsüz promosyon çalışmaları; hizmet/talep endikasyon ve uygunluk denetimlerinin yapılamayışının hizmet arzını ve kötüye kullanımı amansızca teşvik ettiğini de göz ardı etmemek gerek.
SGK'nın 29-30 Kasım tarihlerinde Gebze'de düzenlediği Genel Sağlık Sigortası (GSS) Strateji Belgesi Çalıştayı’nda Kurum paydaşlarıyla gelinen noktayı, sorunları, nedenlerini ve çözümü tartışması ve araması güzel bir açılım. Umarım bu arayış, söz konusu çalıştay raporuyla sınırlı kalmaz. Çalıştayda dile getirilen makul öneriler uygulamaya aktarılır. Birlikte çalışma, karar alma yaklaşımı süreklilik ve kurumsallık kazanır. Bu durumda aranan çözümün çok uzakta olmadığı da görülecektir. Ama para bende, güç bende" psikozuna girmeksizin, sağlıkta kararların "hizmeti sunanlar, alanlar ve finanse edenler" tarafından uzlaşıyla alınmasının gerektiğini ve bu üçlü sacayağının dengesinin bozulması halinde sağlığın altüst olacağını aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.