Türkiye’de kas-iskelet sistemi rahatsızlığı olan hasta sayısı göz ardı edilemeyecek kadar çoktur. İlk-orta- ileri evre olarak sınıflandırılan bu rahatsızlığın, ülkemizde ilk evresini yaşayan hasta sayısı neredeyse tüm hastaların % 70 ini kapsamaktadır. İlk evre de olan hastalar maalesef yeterli tedavi görmedikleri için ileri seviyeye kadar durumları zamanla ağırlaşmaktadır. Bunun en büyük sebebi Avrupa’da, Amerika’da, Uzakdoğu’da ve gelişmiş diğer ülkelerde koruyucu sağlığa verilen değerin ülkemizde maalesef hiç değer görmemesidir. Örneğin basit bir bel- boyun ağrısı yaşayan hastaların yeterli ve etkili bir tedavi görmemelerinden dolayı ilerleyen zamanlar da bu ağrılar çok ciddi eklem rahatsızlıklarına ve hatta iç organlara zarar verecek boyutlara ulaşabilmektedir. Özellikle kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları, hastalığın ilk aşamasında tedavi edilmediği için ileri ki aşamalarda hem hastanın yaşam kalitesi düşmekte, hem hasta için geri dönüşü olmayan harabiyetler oluşmakta, hem de devletin sağlık harcamaları kat kat artmaktadır.
SGK fizik tedavi ödemelerini A,B,C,D diye hastalık durumuna göre 4 gruba ayırmıştır. SGK yapılan hizmetin faturalandırılması yönünden A ve B grubu hastaların tedavisi için Fizyoterapist şartı koyarken, C ve D grubu hastaların tedavisinde Fizyoterapist şartı koymayarak hem hastalar etkili ve kaliteli tedavi olamadıklarından dolayı iyileşemeyip mağdur olmakta, hem de SGK yeterli ve kaliteli tedavi olamayan hastanın defalarca aynı sebepten hastaneye başvurmasına neden olup gereksiz sağlık harcamalarının artmasına göz yummaktadır. Örneğin SGK nın C ve D grubunda yer alan bel- boyun-diz ağrıları gibi hastalıkların tedavisinde fizyoterapist şartı olmadığından, hastalar fizik tedavi hizmeti aldıklarında maalesef egzersiz hizmetinden mahrum kaldıkları için hastalar kalıcı ve koruyucu anlamda iyileşememektedirler.
Fizyoterapistler her hastalığa ve hastaya ayrı olmak üzere “kişiye özel egzersiz reçetesi “ hazırlayarak özellikle kas-iskelet sistemi başta olmak üzere birçok hastalığın ilerlemesine engel olup iyileşmesine de çok ciddi katkılar sağlamaktadırlar.
Özellikle son 20 yıla bakıldığında diz ve kalça protezi hastalarının çok ciddi bir artış gösterdiği ortadadır. Bunun en büyük sebebi ülkemizde koruyucu sağlığın çok geride olması ve egzersiz konusunda zayıf bir toplum olmamızdır. SGK, fizyoterapistlerce yapılan fizyoterapi hizmeti ile iyileştirilebilecek ancak ameliyatlara mahkum edilen hastalıklara para harcamaktan çekinmezken, Fizyoterapistlerin diğer branş hekimleriyle yaptıkları hizmetleri faturalandırmaması ve C-D grubu hastaların tedavisinde fizyoterapist şartı koymamasından dolayı açık ve net olarak hastalar büyük mağduriyetler yaşamakta ve hakları gasp edilmektedir.
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de artık “hasta olmadan önce tedavi ol” anlayışı hakim olmalıdır. Fizyoterapistler olarak defalarca dile getirdiğimiz halde yetkililer tarafından duyulmadığımızdan dolayı halk sağlığı tehlike ile karşı karşıya kalmaktadır.
Fizik tedavi de C ve D grubu hastalara, SGK nın fizyoterapist zorunluluğu koymamasından ötürü, Fizyoterapist olmadan etkili olmayan ve kalitesiz bir tedavi alan hastalar iyileşememekte ve aynı hasta 2-3 ay içinde tekrar hastaneye gelmekte ve bu döngü yıl da 2-3 defa tekrar etmek üzere yıllarca devam etmektedir. Bunun tek sorumlusu SGK’dır. Fizyoterapistlerin halk sağlığı için yıllarca verdiği mücadelenin ardından kazandıkları meslek kanununa ve yönetmeliğe uygun SUT çıkarmayan SGK hem hastaları mağdur etmekte hem de kendi kendini dolandırmaktadır.
Biz fizyoterapistler olarak hastaların ilaca mahkum edilmesine ve hastaların gereksiz ameliyat masasına yatmalarına engel olmak için her türlü hizmeti vermeye hazırız.
Kamu hastanelerinde fizyoterapist istihdamının arttırılması, aile sağlığı merkezlerinde “Aile Fizyoterapisti” biriminin oluşturulması, SGK nın fizik tedavi ödemelerinin tümünde fizyoterapist imzasını şart koşması, hastaların menfaatine olacağı gibi ülkemizin daha sağlıklı ve daha hareketli bir toplum olmasına vesile olacaktır.
Uzman Fizyoterapist
Zekeriya KALKAN