Ülkemizde özel sağlık sektörü oldukça eski bir geçmişe sahip olmasına rağmen, bu alanın günün gelişmelerine uygun bir hukuki altyapıya kavuşturulmamış olması büyük bir noksanlıktır. Özel Hastaneler Kanunu seksen yıl önce çıkarıldı ve bu tarihten sonra kanunda ciddi hiçbir değişiklik yapılmadı. Radyoloji ve Fizik Tedavi Kurumları Kanunu da öyle… Sağlık hukuku uygulamasında, bu hukuki altyapı noksanlığının meydana getirdiği çok sayıda sorunu gözlemleyebiliyoruz.
Sağlık Kuruluşları Sicilleri
Bahsettiğimiz noksanlıklardan en önemlilerinden birisi de özel sağlık kuruluşları sicilinin mevcut olmamasıdır. Bu yazımızda, özel hastaneler ve tıp merkezleri sicilinin bulunmamasının ya da bu hususun mevzuatta düzenlenmemiş olmasının sebebiyet verdiği sorunlar üzerinde durmak istiyoruz.
Burada, özel hastaneler ile tıp merkezlerinin zaten Sağlık Bakanlığınca kayda alındığı, bu sebeple zaten fiili bir sicil sisteminin bulunduğu, bu bakımdan bir hukuki noksanlık olduğu iddiasının temelsiz kalacağı düşüncesi akla gelebilir. Ancak, burada sözünü ettiğimiz husus, bir kayıt sistemi değildir. Elbette özel hastaneler ve tıp merkezleri bir resmi kayda tabidir. Ancak burada bahse konu edilen husus, yaygın olarak bilinen tapu siciline benzer biçimde, dar ve teknik anlamda, bir sicil kavramıdır.
Resmi Sicillerin Avantajı
Resmi sicillerin özelliği aleni olmasıdır. İlgisi olan herkes bu sicilleri görebilir. Bu sicillerdeki kayıtları bilmemek mazeret teşkil etmez. Bu kayıtların doğruluğu esastır ve bu kayıtlara güvenerek iyiniyete dayalı kazanılmış haklar hukuken korunur. Yine bazen bir maddi veya gayri maddi mal üzerinde, bazı tasarrufların gerçekleştirilmesi için de resmi sicilin bulunması gerekir. Örneğin bir maddi varlık olarak taşınmaz veya gayri maddi varlık olarak marka üzerinde rehin ya da haciz işlemi tesis edilebilir. Zira ülkemizde Tapu ve Marka Sicili tutulmaktadır.
Özel hastaneler ve tıp merkezleri ise sadece ticaret siciline kaydedilmektedir. Ancak bu kayıt yalnızca ticari işletme hukuku bakımından önem taşımaktadır. Oysa aşağıda gerekçeleri açıklayacağımız üzere, 2008 yılı sonrasındaki uygulama ile Sağlık Bakanlığı nezdinde ayrı bir sağlık kuruluşları sicili tutulması zorunlu hale gelmiştir.
2008 Sonrası Uygulamanın Getirdiği Mecburiyet
Gerçekten de 2008 yılı öncesinde sağlık kuruluşları sicilinin bulunmuyor oluşu, önemli bir sorun teşkil etmiyordu. Esas olarak ticaret sicili bu alandaki ihtiyacı karşılamaya yeterli geliyordu. Ancak 2008 sonrasında, Sağlık Bakanlığı’nın hastaneler ve tıp merkezlerinde planlama uygulamasına geçişi ile birlikte sicil konusu çok daha önemli hale geldi. Zira 2008 öncesinde, hastaneler ve tıp merkezleri için mevcut olmayan bir gayri maddi hak olan "hastane ve tıp merkezi ruhsatları ve ön izinleri”; artık sağlık işletmelerinin en önemli iktisadi varlığı haline geldi.
Hal böyle olunca bu “ruhsatların” ve “ön izinlerin” bir sicile kaydı ihtiyacı doğdu. Çünkü ruhsatın (işletme hakkının) ve yine bu işletme hakkına bağlı kadro hakkının tek başına, yani hastane ve tıp merkezi işletmelerinden bağımsız olarak, bir iktisadi değere sahip olması, bu hakkın, üzerinde diğer hukuki tasarrufların gerçekleştirilmesine imkan sağlayacak ölçüde alenileşmesini de gerekli kıldı.
Tasarrufların Sicile İşlenmesi
Şayet böyle bir sicil tutulursa, ruhsat hakkı üzerinde devir, intikal, haciz, rehin işlemlerinin tesisi de mümkün olabilecektir. Böyle bir hukuki imkan ticari hayata güvenlik ve sürat kazandıracaktır. Nitekim özel hastanelere benzerliği sebebiyle, maden ruhsatları için tesis edilen maden sicili bu alanda güzel bir örnektir. Bu sicilin mevcut olması sebebiyledir ki maden ruhsatının kiralanması, rehni, devri ve haczi mümkündür. Sözgelimi benzer nitelikte bir sicil olsaydı, bir özel hastane ruhsatı (işletme hakkı) üzerinde rehin hakkı tesisi mümkün olabileceği gibi bu hakkın kiralanması da söz konusu olabilecekti.
Kanunda Değişiklik İhtiyacı
Bunun için çözüm, Özel Hastaneler Kanununa sicili ve sicile kayıtlı değerler üzerindeki tasarruf işlemlerini düzenleyen ayrı bir hüküm ilave edilmesidir. Ancak bunun kısa vadede gerçekleşmesi mümkün olmayabilir. Bu durumda idari bir kararla sağlık kuruluşları sicilinin kurulup kurulmayacağı sorusu akla gelmektedir.
Uygulamada bütün resmi siciller kanunla kurulmuştur. Bu konuda bir istisnai uygulamaya rastlamadık. Ancak sicilin kanunla getirilmesini zorunlu kılan bir yasal düzenleme de mevcut değil. Bu noktada Sağlık Bakanlığının, idari kararla, bir sağlık kuruluşları sicili oluşturmasının mümkün olacağı düşüncesindeyiz.
Lisans Yönetmeliği de Çözüm Getirmedi
Bu arada 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, hastane ve benzeri sağlık kuruluşları açma hakkını tanıyan “lisans hakkı” uygulamasına geçildi. Daha sonra bu hükme dayanarak, Sağlık Hizmetleri Lisans Yönetmeliği çıkarıldı. Bu Yönetmelikte, lisans devri konusu düzenlemekle beraber, lisansın rehni, kiralanması vb hususlarda bir düzenleme yapılmadı. Yine lisans uygulamasının olduğu bir yerde sicilin kurulmamış olması ise düşünülemezdi. Ancak anılan Yönetmelikte lisans sicili konusunda da bir hüküm konulmadı. Bu sebeple lisans hakkının günün ihtiyaçlarına uygun kullanımı da sınırlanmış oldu. Elbette zaman içinde sorun kendini dayattıkça çözüm de ortaya çıkacaktır. Ancak Bakanlığın, sorunları el yordamıyla çözme alışkanlığından vazgeçmesi gerekiyor.
Dr. Erkin Göçmen
Tıp Doktoru-Hukukçu
[email protected]