Size birçok tetkik yaptırıp, muayenesini bitirdikten sonra teşhis koymak için kalın tıbbi kitabına bakan bir doktor güven verir mi? Hastaların çoğu bu görünümden rahatsız olur.
Bir doktorun teşhis ya da tedavisi için tıp kitaplarına bakması güven sarsıcıdır, huzursuz edicidir. Hastalar doktorların böyle bir şey yapmasına alışkın değillerdir.
Bu manzara karşısında; “Bu doktor, acaba ne yaptığını biliyor mu?” sorusu akla gelir. Doktorda bilgi eksikliği var mıdır? Hastanın bu tepkisi gayet doğaldır.
Hepimiz kendinden emin bir doktorun daha usta olduğuna, kendisinden emin olmayan bir doktorun yanlış teşhis koyabileceğine inanma eğilimindeyizdir.
Kendinden emin olmayı kişinin meslek ustalığının, keskin belleğinin ya da uzmanlık bilgisinin şaşmaz göstergesi sayarız. Ancak çoğunlukla tam bir yanılgıdan ibarettir. TV dizisi Dr. House gibi, karşılaştığı vakaları çözen, özgüvenli ve kendinden emin doktorları severiz.
Tıpta özgüvenin işe yaramadığını kabul edemeyiz. Doktorların hastalarla etkileşiminde bulunabilmesi için bir düzeyde özgüvenli olması gerekir. Bu durum acil vakalarda ya da acil serviste, hemen müdahale eden bir doktor için elbette doğrudur ve orada özgüvene ihtiyaç vardır.
Belki de hastalar, doktorlara gereğinden fazla güvendikleri için, doktorların özgüvenini arttırıyorlardır. İnsanlar, doktora gittiğinde, çoğunlukla doktorun onlar adına doğru karar vereceğine inanır, ancak yine de bu inancı bilimsel gerçekliğin dışındadır.
Doktorun karar verme yetisine, kendi yetilerinden daha fazla güvenirler. Bu, bir problemdir, çünkü doktorların neyi bilip neyi bilmediği konusunda dürüst davranmaktan alıkoyar. Çevresindekilerin, hastaların doktorun daha iyi bildiğini düşünmesi, doktorun egosunu şişirir.
Tıpta özgüven bir ‘kısır döngü’ girdabıyla devam eder. Bazen de tıbbiyeli olmanın toplumdaki statüsü ve az oranda da alınan tıbbi eğitim, özgüvenli olmayı öğretir. Söyle de düşünmek mümkündür; Özgüveni daha fazla olan bireyler, Tıp fakültesini tercih ederler.
Özgüven ile beceriyi birbirine karıştıran hastalar doktorlara, bilgi sahibi insanlar olarak değil, iç görüye sahip bir rahip muamelesi yaparlar. Bu pohpohlayıcı durum, doktorları etkileyerek daha da özgüvenli yapar. Asıl tehlike bu özgüvenin, bilgi ve becerilerinin çok ötesine geçtiğinde ortaya çıkar. Soğukkanlılık ve özgüven, mesleği icra ederken mutlaka ulaşmak zorunda olduğumuz yerdir, ama oraya becerimizi geliştirerek geliriz. Ama sadece doktorların değil, tüm insanların kendini geliştirebilmelerini sürekli kılmak için bir “emin olmama, şüphecilik” unsuruna ihtiyaç duyar. Zira, herkesin mütevazi olması için bolca yeri vardır.
Doktorlar, kanıtları dinleyebilmeli, bilmediklerini kabul edebilmeli ve hastalarından öğrenmeyi açık bir şekilde sürdürebilmelidir. Aşırı özgüven bunu engelleyici olabilir.
Ters yöndeki kanıtlara rağmen, inatçı bir kendinden eminlik, abartılı bir özgüven o doktora ihtiyacınız olmadığının en açık göstergesidir. İyi doktorların geniş bir özgüven aralığı vardır, bilmediklerini kabul ederler ve bildikleri konuda da özgüven sergilerler. Kendilerinden daha çok şey bilen kimselere danışan ya da ihtiyaç duyduğunda kitaba bakan doktorlar, özgüveni yüksek ve her durumda bilgili olduğunu gösteren doktorlardan daha iyi çözüm sunarlar.
Doktorlar, bilmiyorum demeyi, üstelik bunu söylerken de samimi olmayı becerebilmelilerdir.
Özgüvenin bilgi ve beceriye ilişkin olduğunu bir an olsun düşüncelerimizden çıkarmamız gerekir. Bilgi ve becerisine kesinlikle güvendiğini gösteren doktorların, şüpheciliğini sergileyen doktorlardan daha bilgili ve becerikli olduğunu varsaymaktan vazgeçmeliyiz.
1986 yılında Rochester Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, bu varsayımın yanlış olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar, doktor-hasta arasındaki bir diyaloğun filmini, randevu için bekleyen hastalara izletmişler. Filmdeki doktorlardan birisi, hastanın geçmişine bakıyor, fiziksel muayene yapıyor, kalp sorununun varlığını doğruluyor ve reçete yazıyordu. Diğer doktor ise reçeteye/ilaçlara ihtiyaç duyulması konusunda şüphesini ifade ediyor, ama yine reçeteyi yazıyordu. Ancak, reçeteyi yazmadan önce bir kitaba bakıyordu. Bu filmi izleyen hastalar ilk doktorun daha güvenli olduğunu, kitaba bakan ve şüpheci ifadeler kullanan doktorun ise tatmin edicilikten ve güvenden uzak olduğunu söylemişlerdir. Oysa bir doktorun kendi bilgisinin sınırlarını bilecek kadar özbilince sahip olması daha tatmin edici ve güven verici değil midir? Asıl beceri, sahte bir cesaret gösterisiyle bodoslamasına gitmek yerine, bilgiyi de netleştirmekten geçmek değil midir?
Şüpheci doktorlar, kendinden emin doktorlardan daha fazla öz bilince sahiptirler, ama insanlar bu gerçek beceri işaretine genellikle dikkat etmez ve pek teveccüh göstermezler. Onun yerine karakter ve görünüme odaklanırlar. Bir başka araştırma, beyaz önlük giymiş doktorların beyaz önlük giymemiş doktorlarda göre daha fazla güven verdiklerini göstermiştir. Oysa ne kötü doktor da, en becerikli doktor da hep aynı beyaz önlüğü rahatlıkla giyebilir. Doktorların ne giydiklerinin yeteneklerini kestirmemize katkısı olmaz.
Kişisel gelişim kitapları hep özgüvenin önemine vurgu yaparlar. Haklıdırlar, ama toplumumuzda bir özgüven patlamasının yaşandığı ve özgüven budalalarının sayısının arttığını görmüyor muyuz?
Fikirlerinizi özgüvenle sunarsanız daha fazla insanı ikna edersiniz, dolayısıyla daha başarılı olursunuz. Hastaların teşhisinizi ve tedavinizi sorgulamasını istemiyorsanız, en iyisi beyaz bir önlük giymek olabilir. Yani, özgüvenli rolü yapmak faydalı olabilir. Ayrıca inandırıcı özgüven sergileyenler, zaten epeyce özgüvenli kişilerdir. Ancak, söz konusu bilgi ve beceriye ulaşmadan, özgüven rolü yapmak giderek tehlikeli bir hal almaktadır. En azından bazen doğru değerlendirme yapmaya da engel olacaktır. Özgüven rolü yapana faydası olabilir ama kendisi dışındakilerin hepsine zararı olacaktır.
Özgüvenlilere güvenmemizin nedeni nedir? Kendimize ait bilgilerimiz. Bir konuyu daha iyi bilirsek, o konuda kendimize ait özgüvenimiz daha fazla olur. Beceri kazandıkça özgüveniniz artar, ama aşırı özgüvenimiz azalır, hep bir kenarda şüpheciliğimiz durur.
Özgüven aynı zamanda kişilik özelliğidir. Yani insanların gösterdiği en alt özgüven düzeyi kişiden kişiye çarpıcı ölçüde değişir. Özgüvenli ve becerikli birisinin, özgüvenli ve beceriksiz birisinden daha azdır özgüveni. Özgüven yanılgısının diğer bir nedeni de niteliklerimizi abartmamız, başka insanlardan kendimizin daha iyi olduğunu düşünmemizdir. Başka insanların gösterdiği özgüven-ya da güvensizlik- kendi özgüvenimizle göreceli ilişkilidir.
Gerçekte özgüven ile yetenek o kadar farklıdır ki, sadece özgüvene dayanarak devasa bir tuzak haline gelip, felaketle sonuçlanabilir. Kendimizi daha iyi sanmamız, sadece felaketin başlangıcıdır.
Dr. Murat Baş
Onkolog
www.drmuratbas.com
[email protected]